Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu “Tarihimize Yaslanıyor, Gençliğin Gücüyle Geliyoruz” şiarıyla 23 Haziran’da İnşa Kültür Merkezi’nde 11. Genel Kurulu’nu gerçekleştirdi. Yeni dönem eş başkanlarına 11. Genel Kurullarını ve yaklaşan 20 Temmuz ile yoğunlaşan Suruç için Adalet çalışmalarını sorduk.
1) Geride bıraktığı 10. Genel Kurul sonrası yaklaşık 3 yılın ardından SGDF 11. Genel Kurulu’nu gerçekleştirdi. Bugün bakımından Genel Kurul’u gerçekleştirmenin önemi nedir?
Müslüm Koyun: 11. Genel Kurul’nun önemini anlamak, iki genel kurul arasında geçen dönemin politik atmosferini anlamaktan geçer. “Zafere Kadar Daima!” şiarıyla gerçekleştirdiğimiz 10. Genel Kurul; yeni bir döneme başlarken faşist rejimin bütün baskılarına rağmen devrim ve sosyalizm mücadelesinde bir inat, bir ısrara tekabül ediyordu. Geride bıraktığımız dönem faşist rejimin son derece sertleştiği ama karşısında da mücadelede ısrarcı olan, fiili meşru mücadele alanlarını hiçbir koşulda bırakmayan bir Sosyalist Gençlik görmüş oldu. Dönemin devrimci olmanın zor devrimci kalabilmenin daha da zor olduğu bir süreç olarak tariflenmesi bir rastlantı değildi. Faşist rejim, önündeki bütün güçleri tek tek tasfiye etmeyi vazgeçilmez bir ilke haline getirdi. Mücadele eden gençliğe yönelik son derece sertleşen rejim, çürümüş düzenden kurtulma ümidini devrim saflarında arayan gençliğe de gözdağı veriyordu. Faşist rejim; katliamlar, işkenceler, tutuklanmalardan geriye koca bir enkaz bırakırken, bizler için ise yüzlerce deneyim ve birikim oluştu.
“Tarihimizle Buradayız, Gençliğin Gücüyle Geliyoruz!” şiarı ile gerçekleştirdiğimiz 11. Genel Kurul, tam olarak bu tarihsel birikimden gücünü alarak gerçekleşti. Rejimin bütün tasfiyeci saldırılarına rağmen devrimci kalabilmenin de mücadeleye yeni yüzler kazandırmanın da zorluğunu aştığımız bir gerçek. Birikimimiz, yeni yüzler, yeni görev ve hedefler bizi daha özel sorumluluk üstlenmeye çağırıyor. 11. Genel Kurul bu anlamıyla özel bir karakter taşır. Hem kolektivizm ilkemize uygunluk ve kolektif aklı daha ileri düzeyde örgütlememiz hem de gençliğin acil sorun ve taleplerinin tespiti ve görevlerimizin somutlaştırılması bakımından özel bir rol oynuyor Genel Kurul. Buna paralel olarak yeni bir döneme hazırlığın önemli bir sıçrama tahtası olarak görüyoruz. Daha ileri hedef ve iddialar koyuyoruz önümüze. Geçmişten dersler çıkarıyor ve yarını örgütlüyoruz. Sırtımızı tarihimize veriyor ve yüzümüzü iddiamıza dönüyoruz.
2) SGDF’nin 11. Genel Kurulunda öne çıkanlar liselerde artan faşist baskılar, MESEM ve çocuk işçiliği gündemleri oldu. Bu gündemler hakkında neler söylemek istersiniz? Bu dönem bu gündemler ile nasıl bir ilişki kurulmalı?
Berfin Polat: Yeni faşist hareketlerin geliştiğini söylerken bunun da ırkçılık ve şovenizm üzerine temellendiğini ortaya koyuyoruz. Göç ve mülteci karşıtlığı ve Kürt düşmanlığıyla özellikle gençlik kitleleri içerisinde şovenizm körükleniyor. Üniversitelerde, liselerde ve özellikle emekçi semtlerde devletin özel politikası olarak körüklenen şovenizme karşı anti-faşist mücadelenin önemli bir bölüğü olan gençliği örgütleme, şovenizme karşı bir güç haline getirme aciliyetli görevlerimizin başında geliyor.
Genel Kurul’da öne çıkan bir diğer konu ise 2016’da Resmi Gazete’de yayınlanan kararla örgün ve zorunlu eğitim kapsamına alınan MESEM’ler. Bu alan aynı zamanda çocuk emeğinin sömürüsü, iş cinayetleri, kötü ve güvencesiz çalışma koşulları, düşük ücretlerle çalışma gibi bir dizi hak ihlalleri ile dolu bildiğimiz bir alan. Açlığın, sefaletin, eşitsizliğin, geleceksizliğin ve yoksulluk krizinin derinleştiği coğrafyamızda çocuk emeği kapitalizm tarafından ucuz iş gücü olarak görülerek sömürülüyor. Devlet sermaye işbirliğinde önemli bir noktada duran Milli Eğitim Bakanlığı’nın mesleki eğitim programı MESEM adı altında genç emeği ucuz iş gücü olarak çalıştırılırken, çalışan öğrenciler denetimlerin yeterli düzeyde olmadığı işyerlerinde, alınmayan önlemlerden, güvencesiz ve sağlıksız koşullardan dolayı iş cinayetlerinde hayatlarını kaybediyor. MESEM’ler emeği vahşice sömürülen öğrencilerin, çocukların ruhsal ve sosyal gelişimini de engelleyen bir noktada duruyor. Bu konuyu politik mücadelenin bir konusu haline getirmeliyiz. Gençlik hareketinin gençlik mücadelesini salt akademik mücadele ile sınırlandıran pratiklerini değiştirmeli, genç işçiliğiyle de aynı düzeyde bir politik hat çizerek örgütlenmesinde itici güç olmalıyız.
3) Suruç’un 9. Yılına giderken “Tarihimizle Buradayız, Gençliğin Gücüyle Geliyoruz!” şiarıyla SGDF 11. Genel Kurulunu gerçekleştirdi. Tarihimizin bir parçası olarak 33 düş yolcusu ile gençlik genel kurullarının arasında nasıl bir bağ kurabilirsiniz? Suruç 9. yılda, 20 Temmuz için nasıl bir çağrı yapmak istersiniz?
Berfin Polat: Sosyalist Gençlik, Gezi, Kobanê ve bir dizi toplumsal ayaklanmalar direnişler ve eylem örneklerinde görüldüğü üzere devrim nerede harekete geçiyor nerede filizleniyorsa yüzünü oraya dönüyor, bu direnişlere ve ayaklanmalara güçlü katılarak öncülüğünü üstleniyor. Genel Kurullarımız bu harekete geçme eylemini yaratan mevzilerimizden biri. Tarihimizle buradayız diyoruz çünkü “tarihimiz” bu kurullarda genç akılların, devrimci fikir ve duyguların birleşmesi ve kolektif aklın ürünü olarak yaratıldı. Batı’dan Dicle Üniversitesine gidişin Kardeş Üniversite kampanyasında somutlaşması, canlı kalkan eylemleri, vicdani red çalışmaları, 68 kuşağı devrimci önderlerinin gerçekleştirdiği ve sömürgeci savaşta bombalanan Zap köprüsünün yeniden inşası, NATO Füze Kalkanına karşı kampanya, Roboski Katliamı’nın yıl dönümüne gidişin örgütlenmesi gibi sayabileceğimiz değişik tipte örnekler bu genel kurullardaki dinamik tartışmaların, devrimci iddianın ve stratejinin ürünü olarak örgütlenmiştir. Kobanê İnşa Kampanyası ise tarihimiz bakımından birleşik devrim stratejinin en güçlü kavradığımız ve politikayla buluşturduğumuz bir örnek. Kobane’ye giden yolu açan, stratejinin politikayla buluşması bu genel kurulların açığa çıkardığı devrimci iradenin ve aklın ürünüdür. 33 düş yolcumuz bu tarihin yaratılmasının, eyleminin yapıcılarıdır. Devrimci adanmışlığın pratik karşılığıdır. İşte bu genel kurullardan Roboski’ye Kobane’ye gidişler bu adanmışlık, bağlılık ve devrimci iddia ile çıkmıştır. Sosyalist gençler olarak bu tarihin kendisine yaslanıp, öğrenip bugünle daha güçlü buluşturmanın isteğiyle genel kurullarımızı gerçekleştiriyor, yol haritası çiziyoruz. Suruç’un 9. Yılına giderken söylediğimiz şey şu; devrimin ihtiyaçlarına cevap olabilmek, devrimi büyütmek zafere taşımak 33’lerden bize devrolan bir görevdir. Tüm gençliği 20 Temmuz’da sokakları bir kez daha bu sorumlulukla ve iddia ile doldurmaya çağırıyoruz.
4) İçinde bulunduğumuz dönem itibariyle gençlik hareketinin birleşik zemininin görece zayıfladığı bir tablo ile karşı karşıyayız. Siz bu tabloyu nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu konuda SGDF’nin mücadele dostlarına, gençlik hareketinin öznelerine yeni dönemde çağrısı nedir?
Müslüm Koyun: Bugün karşımızda her ne kadar kimi çatlaklar ile anılsa da en nihayetinde devletin kuruluş kodları ekseninde kendini sürekli olarak onaran faşist bir rejim mevcut. Öte yandan da bu rejimin çatlaklarından sızmaya çalışan parlamenter restorasyon hedefine kitlenen ve umut tacirliği rolünü üstlenen bir burjuva muhalefet mevcut. Her iki kanadın da emekçilere ve ezilenlere sunabileceği bir yaşam yoktur. Emekçilerin ve ezilenlerin yegane yolu birleşik mücadele zemininde üçüncü bir cephede saflaşmaktır fakat mevcut tablonun bu anlamda somut olarak umut verdiği söylenemez. Gençlik hareketi açısından parçalı ve dağınık bir tablo söz konusu. Bu ciddi bir sorun ve zayıflık. Özellikle burjuva ideolojik hegemonyanın etkisi altında kalan, aynı zamanda CHP’den medet uman ve gençliğin gücüne güvenmeyen yaklaşımların bu tabloyu yarattığını görmek gerekir. Birleşik gençlik mücadelesinin ilkeleri ve görüş açısı olması gerekir. Eylem birliklerinden tutalım da ortak platformlara kadar geniş bir eksen düşünebiliriz. Ancak şunu söylemek gerekir ki, antifaşist ve antişovenist bir karakteri olmak zorunda. Eylemli bir süreç olmak durumunda. Birleşik gençlik mücadelesini çok önemsemekle beraber bizim de daha fazla yol yöntem arayışlarına girmemiz gerekli. Ezilenlerin ve emekçiler cephesinde birleşik tarzın güçlenmesi için öncelikle gençlik hareketinin dağınık ve parçalı tablosunun değişmesi gerekiyor. Küçük hesaplar yapan, dar grupçu yaklaşımlardan uzaklaşmamız ve faşist rejime karşı kitlesel eylemlerin gelişim potansiyelini gözetmemiz gerek. Burjuva muhalefetin emekçi ve ezilenleri kendine yedekleme planına karşı yegane kuvvetin antifaşist gençlik kuvvetleri olduğu bilincine varmamız gerek. Birleşik gençlik direnişini bugünün en acil ihtiyacı olarak önümüze koymamız gerek.