Yirmi yıllık AKP iktidarı eğitimde kendisini kademeli olarak var olan Kemalist eğitim modelini siyasal İslamcı ideoloji ile yeniden dizayn etmeye girişti, iktidara geldiği ilk günden beri eğitim politikalarını sermayedarların kazancı ve kendi kitle tabanını yaratma esasında düzenleyen AKP bu sefer en köklü değişimlerinden bir tanesine imza attı. Bugüne kadar eğitimde süregelen Atatürk kültü ortadan kaldırılmasa da zayıflatılarak yerine İslami ağırlıklı bir anlayış yerleştirme rotası böylece bu model ile resmileştirilmiş oldu. Bu anlayışın somut yansıması olarak din derslerinin farklı isimlerle sürekli yoğunlaştırılması (yalnızca Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi adındaki resmi devlet dini anlatısı üzerine Peygamberin Hayatı, Kuran-ı Kerim’in Anlam Dünyası, Temel Dini Bilgiler derslerinin tüm seçmeli dersler haline getirilmesi örneğinde olduğu gibi) ve müfredattan evrim teorisinin kaldırılması gibi sonuçlarını yıllar içinde gördük ve yaşadık. Buna son dönemde Matematik dersinden integral konusunun çıkarılması gibi müfredatın bilimsel içeriğini seyrelten adımlar da dahil edilebilir. Zaten mevcut haliyle ezbercilikten ileri gidemeyen ve yeni nesillerin geleceklerini “bir hiç için” ölçme gayretine tutuşan sınavlar ile belirlenen bu sistemin özünde gençlik kitlelerinin üzerindeki politik İslamcı hegemonyayı genişletmek ve düzene entegre etmekten başka bir amacı olmadığı açıktır. Buna karşı mücadele etme zorunluluğu ve iddiası içinde o zaman modeli inceleyelim.
“Maarif Eğitim Modeli”nin geniş kitleler bakımından gündeme geldiği söylenemez. Bu durumda en büyük payın AKP’nin aralıksız olarak eğitim politikalarındaki değişikliğin ve sürekli yeni bir “yapboz” halinin artık değişiklikler konusunda umarsızlık yaratması ve tümden bir eğitimi hedef alan düzenlemelerin bile artık “herhangi bir gelişme” haline gelmiş olmasından kaynaklanıyor. Yirmi yılda sekiz kez bakanlık düzeyinde eğitim, parmakla hesabı yapılamayacak kadar çok kademede sınav sistemi değişikliği ile AKP’nin artık konu eğitim olduğunda “her zamanki işleri” denilecek bir noktaya kitleleri getirdiği aşikar. Büyük bir yankı yaratmadı ancak AKP iktidarının dinci ve tekçi anlayışının eğitime sirayetinin son örneği olarak ele alınması kıymetlidir. Model; iktidarın imam hatipler ile eğitim sisteminde yerleştirmeyi hedeflediği ideolojisini kademeli olarak yalnızca imam hatiplerde değil bütün “eğitim” kurumlarında var etmek hedefinin son örneği. AKP bakımından bir devlet partisi haline gelmiş olmanın getirdiği adımlardan biri ve resmi ideoloji değişikliğinin eğitimde uygulanışı olarak ele alınmalıdır.
Modelin Müfredatta Yansımaları Neler?
İktidarın “Maarif Eğitim Modeli” olarak adlandırdığı bu yeni sistemde Türkçe dersinde Osmanlıca kavramların yoğunluğu, biyoloji dersinde yaratılış teorisinin benimsendiğinin vurgusu, sanat ve felsefe derslerinden uzaklaşılarak temel ve seçmeli derslerde din ağırlıklı içeriklere yönelinmesi, Alevileri sistematik olarak yok saymaya devam eden ve Kürt çocukları- gençlerini eğitim yoluyla asimilasyona dayanarak, daha da güçlenerek devam anlayış ile çoğunlukla dini ve “milli” öğelere vurgu yapması ile iktidarın eğitimdeki Kemalist tekçi dayatmacılığı kendi tekçi siyasal İslamcı dayatmacılığı ile değiştirdiğini göstermektedir. Burada önemli bir detay parça olarak Türklük vurgusunun seyreltilmediği fakat İslam’a içkinleştirildiği görülmelidir. Özellikle Osmanlı ilk dönemleri ve Osmanlı öncesi Türk devletleri üzerine kurulu tarih anlatısı yoğun olarak hissedilmekte fakat Cumhuriyet ve Mustafa Kemal etkisi azaltılmıştır.
Modelin belirgin sorunları bilimsellikten uzak ve dini temelde olması, pedagojik bir anlayışa sahip olmaması ve demokratik ilkelerle bağdaşmayan, cinsiyete, etnik kökene ve kültüre dayalı ayrımcı öğretim ilke ve yöntemlerini katmerlendirmesidir. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” başlığını taşıyan müfredat taslağı 26 Nisan 2024 tarihinde görüş bildiriminde bulunulması için tanınan bir haftalık süreyle kamuoyunun değerlendirmesine sunulmuştur, üç binin üzerinde sayfaya sahip modelin incelenmesi için yalnızca bir haftalık süre belirlenmesi de modelin bir “oldu bitti” ile topluma ve paydaşlara kabul ettirilmesi çabasından başka bir şey değildir. Bir haftanın bir değerlendirme değil, sözde rıza alma süresi olduğu açıktır. Sistemin tümüne tezahür eden tek adam rejimi konu eğitim olduğunda da herhangi bir toplumsal tartışma zemini ve kabul olmaksızın tepeden inme dayatmacılığına devam etmektedir.
Daha da açmak gerekirse; yeni müfredat programı, eğitimi “bir ayağı geçmişte duran, diğer ayağı insanlığın geleceğine uzanan ufuklar açan bir kapı” şeklinde tanımlamış. Yine bir farazi sözcükler kalabalığının ardına sığınmış ancak tanımın devamında önümüze konan “milli manevi değerler manzumesi ile maddi gelişmenin zirvesini hedefleyen bu süreçte temeli milletimiz oluşturur” cümlesi ile bu modelin merkezine bilimselliği değil süslü cümlelerle ifadeye kalkıştıkları ideolojide değişen makası koydukları anlaşılmaktadır. Bununla birlikte “ontolojik bütünlük” başlığında ruhun insanın bir bileşeni olduğu, kalbin ruhun ve inanç ile ahlakın merkezi olduğu iddia edilmekte. Bilim dışı yaklaşımlar bütün rapor boyunca sözde felsefi bir görünüm vermeye çalışarak yumuşatılmaya çalışılmakta. Yine modelde bahsedilen “Değerler Eğitimi” kısmında değerlerin temel dayanağının milli ve manevi değerlerimiz olduğu belirtiliyor, yani yine bir “millilik” vurgusuna gidiliyor. Yeni model ders içeriklerinde yalnız şekli değil konu açısından da değişikliklere gidiyor. Buna göre Türkçe dersinde “dil bilgisi” konusu, matematik dersinde ise “integral” konusunu tamamen müfredattan çıkarılmıştır. Fen dersinde de “insan ve çevre” konusunun müfredattan çıkarılmasının yanında ciddi daraltmaya gidilmiş ve evrensellikten uzaklaşılmıştır.
Genel olarak bu eğitim modelini AKP iktidarının biat eden bir gençlik yaratma çabasının haricinde yalnız bir “gerici” çaba olarak görmek yanlış olur, bu modeli iktidarın kendi tekçi ideolojisini yerleştirme projesinin bir parçası olarak değerlendirmek gerekir. Bu modelde de göze en çok çarpan Aleviliği yok sayma, Kürt ulusunu kimliksizleştirme (veyahut Türk kimliği kazandırma) ve bilimsellikten kopuk dogmatik ögeler içermesi elbet yeni bir durum değildir ancak iktidarın bu yönde her adımına olduğu gibi buna da gerekli direnci göstermek gerekliliği yeni dönemde önümüzde duruyor.