Çağdaş’a – Yusuf Özdemir

Merhaba Çağdaş yoldaş, ben Yusuf. Açıkçası bu mektubu bize vermiş olduğun ve vermeye devam edecek güç sayesinde, mücadelene teşekkür amacıyla ve de mücadelene özenerek yazıyorum. Öncellikle sana Kobanê’nin haberini vereyim, Kobanê yeniden inşa edildi. Mücadelemizin mükâfatını en güzel şekilde çocukların, kadınların, halkların en içten gülüşleri ve mutluluklarıyla aldık. Diğer düş yolcularına da haberimiz verilsin, düşümüz gerçekleşti ve hatta bizler yeni düşler kurmaya başladık bile.

Facebookta yazdığın şu yazıyla tanıştım seninle “Bayram benim neyime? Çalınmış gülüşler, katledilmiş umutlar varken bu sözde bayramda ne yapılabilir? Kaybedilen evlatlarının akıbeti ve kaybedilenlerden hesap sormak için yıllarca her Cumartesi meydanlarda olan Cumartesi Anneleri’ne, Çorum, Sivas, Maraş, Gazi, Roboski, Reyhanlı, Gezi, Soma, Ermenek… gibi faşizm tarafından katledilenlerin ailelerini ziyaret edebilirsiniz bayramda. Devrimci tutsaklara kart, mektup ve kitap yollanabilirsiniz. Her güne bombalarla, katliamla, acıyla ve hüzünle uyanan Rojava halkının sesini yükseltip dayanışmayı büyütebilirsiniz. Bu kapsamda SGDF ile 19-24 Temmuz tarihleri arasında Kobanê’ye gidebilir, oradaki çocukların bir tebessüm ile gülmesini sağlayabilirsiniz.”

Bu yazın beni çok etkiledi ve deprem dönemi hissettiğim benzer duyguları getirdi aklıma; 6 Şubat’ da büyük bir deprem oldu ve deprem bölgesinde bir süre çalıştım ben de. Ramazan Bayramı yaklaşıyordu ve bir gece ateşin başında oturdum, düşündüm. “Ne yapabilirim?  Acaba iptal edemez miydik bayramı zaten çocuklar bu haldeyken? Ayaklarında ayakkabı bile yokken nasıl kutlayacaklardı bayramı?” diye diye… En mantıklı çözüm birkaç ay için de olsa bayramı ertelemekti. Gerekirse hocalarla konuşurduk, bir fetva verilirdi di mi, Allah hak verirdi bize o da görüyordu durumu, yüklemezdi omzumuza bayram olduğunun farkında olmayan koşamayan, oyun oynayamayan, gülemeyen bir çocuğun yükünü.
Hangimiz taşıyabilirdi bu ağır yükü! Bu düşünceler gece ateşin başında mantıklı geldi, orada acaba nereden başlayayım diye düşünmeye başladım. Kendimi çok güçlü hissediyordum o an, her şeyi yapabilirdim çünkü tek değildim yanımda arkadaşlarım, yoldaşlarım vardı işte. Birlikte birçok şeyi başarmıştık bunu da başarırdık! Sonrasında bayramın iptal edilemeyeceğini anladım ama yeri geldiğinde bayramı bile iptal edebileceğim düşler kurabileceğimi fark ettim. Belki de ben bu düşü içimde tutuğum için olmadı.

Senin yaptıklarına, düşlerine yazdıklarına  baktığımda şunu fark ettim yoldaş; seninle hiç oturup konuşmadık, hiç görüşmedik ama seni tanıyorum. Aynı duyguları yaşamış, aynı amaçlarda yola çıkmışız. Aynı kavgada yumruk sallamış, birbirimize güç vermişiz. Şu an fiziki olarak yanımızda değilsin ama yürümeye devam ettiğimiz yolda, duygularımızda, güldürdüğümüz her çocuğun gülüşünde seni görüyoruz. Seninle tanışıyoruz ve de senin sayende bu mücadeleyi devam ettiriyoruz.

SGDF’nin son Genel Kurulu’na da bu duygularla girdik tam da zaten, Kurul’un sloganı “Tarihimizle Buradayız, Gençliğin Gücüyle Geliyoruz” idi. Bugün sizlerin düşleri üzerine inşa ettiğimiz düşlerle mücadeleye devam ediyoruz. Sizler için, ezilen kadınlar ve gençler için, yaşama hakkı elinden alınan herkes için, Gezi’de, Kobanê’de, Rojava’da,  sokaklarda, dağlarda düşenler ve dövüşenler için, her bir çocuğun çalınan gülüşü için mücadele ediyoruz. Bir düşeriz bin diriliriz, irademizin anahtarını teslim etmedik ve etmeyeceğiz için rahat olsun. Bıraktığınız miras en derin duygularımızda ve köklerimizde yaşamaya devam ediyor.

Buraları sorarsan burada her zamanki gibi ağır koşullar var. Hapishanelerde ağır tecrit koşulları uygulanıyor, dışarıda olanlar için de durum çok farklı değil. Moral bozmak için demiyorum, halen yürüyoruz bu yolda. Ne kadar zorlaştırsalar da tüm haklarımızı elimizden alsalar da halen mücadelemizle yaşıyoruz. İçimizdeki inanç ile yolumuza tutunuyoruz. Onlar zorlaştırdıkça daha da anlamlılaşıyor hayatımız.

Mücadelede dövüşen, düşen tüm yoldaşlara emanetlerinin emin ellerde olduğunu ve halen yanımızda olduklarını hissettiğimizi iletiyoruz.
Ben minnet etmeyi de ”minnet” kelimesini de sevmem fazla ama tüm düşen yoldaşları bir sonraki mektupta buluşmak dileğiyle minnet ile selamlıyorum.