Gençliğin Üzerinde Bir Kıskaç Olarak Sosyal Medya – Aze Deniz Akşar

20. yüzyıl, endüstriyel kapitalizmin yükselişi ile sermayenin doğayı rant ve talan alanı haline getirdiği, bilimin emperyalist çıkarlar nezdinde araçsallaştırıldığı bir karaktere sahiptir. 21. yüzyılda ise kapitalizm kendine yepyeni bir form edinmiştir. Artık sermaye doğaya diz çöktürmekle yetinmemekte, insan doğasını hammadde olarak kullanmayı da hedeflemektedir. Geçmişte insanın ve aklın hakimiyeti, 21. yüzyıl kapitalizminin dinamikleriyle birlikte yerini bilginin hükmüne bırakmıştır. Emperyalist küreselleşme çağında sermaye, insan davranışlarını gözetleyerek, verileri analiz ederek bunları reklam ve propaganda malzemesi olarak kullanarak hem servetine servet katmakta, hem de insan davranışı ve düşüncesine hükmetmektedir. Kitle iletişim araçları bu bakımdan bu hakimiyette çok tali bir yere oturmuştur.

Google ile başlayan online erişim serüveni bugün Facebook, Instagram, Youtube, X ile artık yaşamlarımızın vazgeçilmez bir parçası haline gelen geniş bir yelpazeye yayıldı. Bunlara son dönemde eklenen Discord, Reddit gibi araçlar da bu etkileşimi daha üst seviyeye taşıdı. Akıllı telefonlar, arama motorları, sosyal medya platformları, nabzımızdan adım sayımıza kadar ölçen akıllı saatler, robot süpürgeler ve daha nicesi ile de yaşamla derinden bütünleşti.

Teknoloji, ürünleriyle hayatımızı kolaylaştırırken hizmetlerinden faydalanmak karşılığında konum bilgilerimizden arama geçmişimize, internet alışverişleri dökümümüzden tüm kişisel verilerimizin toplandığı veri kaynaklarına dek hayatlarımızın ve bedenlerimizin en ince detayına kadar sunmakla koşullandırıldığımız yeni tip bir sermaye aracına dönüştü. Burada teknolojik gelişmeye olumsuz bir yaklaşımdan ziyade, hayatlarımızı kolaylaştırmak adına hayatlarımızın bizden çalınarak işlenmesine, verilerimizi gözü kapalı bir şekilde teslim ettiğimiz şirketlerin, bir ürün satın alma kararımızdan, bir toplumsal soruna bakışımıza kadar müdahale etmesine bir itiraz vardır. 21. yüzyıl gerçeği artık sadece bilimin değil teknolojinin de araçsallaştırıldığıdır.

Yaşadığımız çağda artık hammade yalnızca doğa değil insanın ta kendisidir. Sermaye, teknolojiyi araçsallaştırarak bir yandan verileri işleyerek reklam geliri elde ederken, bir yandan da kitleler üzerinde daha önce görülmemiş bir gözetim ve kontrol mekanizması yaratır. Şüphesiz sosyal medya platformları bilginin üretimi ve dolaşımının en yaygın gerçekleştiği bir mekân olarak çevrimdışı yaşamımıza kadar ulaşan bir etki alanına sahiptir. Özellikle İnternet çağının içinde doğmuş gençlik bakımından sosyal medyanın gözetim ve kontrol mekanizmaları ciddi bir tehlike barındırır. Bu bağlamda sosyal medya, gençlik kitlelerin davranış ve düşüncelerinin şekillendirilmesinde aktif rol oynar. Almak istediği bir saç şekillendiricisinden, bir arkadaş sohbetinin konusuna, bir toplumsal harekete bakış açısından, kullandığı dile ve esprilere, hedeflediği yaşamdan, bir etnik gruba yaklaşımına kadar hakim söylemler üzerinden düşünce ve davranışın şekillenişinde sosyal medyanın nasıl belirleyici bir konumda olduğunu gözlemleyebiliriz.

Bugün sosyal medya, toplumsal meselelerin yaygınlaştırılması niteliğinden taşarak egemenlerin lehine bir algı yönetiminin inşası aracı haline gelmiştir. Bu yazımızda coğrafyamızda sosyal medyanın bu algı inşasındaki özgün örneklerine bakacak, ezilenlerin öfke odağının kaydırılması üzerinden inceleyeceğiz. Bugün sosyal medyanın siyasal iktidarın hamlelerine önce zemin hazırlama, bu pratiklerini gerçekleştirdikten sonra ise meşruluk inşa etmede kullandığı söylenebilir. AKP-MHP faşizminin yönetememe krizi gün geçtikçe derinleşiyor. İktidarın yönetememe krizlerini aşmak için sıkça başvurduğu yöntemler arasında şovenizmin körüklenmesi, ezilen kitlelerin öfkesinin başka ezilenlere yöneltilmesi ve kitleler arasında “öteki” figürlerinin yaratılması yer alır. Bu algı operasyonunun yönlendirilmesinde de şüphesiz kitle iletişim araçları yoluyla manipülasyon etkili bir rol oynar.

Devletin Kodlarına Sarılmak: Kürt Düşmanlığı

Türk devletinin kuruluş kodlarından birisi olarak Kürt düşmanlığı, Kürt halkına dönük inkâr ve imha politikalarının meşruluk zeminini oluşturmak için her seferinde yeniden körüklenir. Kürt halkının diline, kültürüne, kimliğine ve siyasi iradesine yönelik saldırılar öncesinde sosyal medyadaki şovenist eğilimlerin ve doğrudan hedef gösterme yoluyla yürütülen rıza inşası bu bağlamda değerlendirilebilir.

Son günlerde Amed ve Mêrdîn’de “pêşî peya” (önce yaya) ve “hêdî” (yavaş) yazılarının valilik tarafından silinmesi öncesinde sosyal medyadan “pêşî peya” yazılaması boyanarak bu yazıların silinmesi ve üzerine “Türkiye Türk’tür!” şeklinde yazılarak paylaşımlar yapılması Kürt diline yönelik nefret söylemlerinin yükseltilerek asimilasyon politikalarına meşruluk zemini oluşturulmasına bir örnek oluşturur. Kürtçe müzik eşliğinde halay çeken gençlerin hedef gösterilmesi sonrası meydanlarda, düğünlerde Kürtçe müzikle halay çekenlere yönelik bir gözaltı-tutuklama furyasının başlatılarak 29 kişinin tutuklanmasıysa bir başka güncel örnektir. Bu ırkçı saldırılarda sosyal medya tetikçi rolünü üstlenmekte. Doğrudan iktidara bağlı olmamakla birlikte aynı güdümde çalışan pek çok sosyal medya hesabı halay çeken kadınların Facebook profillerinden adreslerinden ailelerine kadar bilgilerini toplayarak geniş kitlelere sunmakta, kendi aracınca Kürtçe şarkı söyleyerek video çeken Kürt gençlerini milyonlarca Kürt düşmanının önüne özel olarak sunmaktadır. Böylece bu hesaplar kendi kendilerine halkı kin ve düşmanlığa sevk etmekte ve saldırıların yasal zeminini de hazırlamaktadır.

Bu saldırılar yalnızca rejim eliyle uygulanan, gözaltı- tutuklama ile sonuçlananlar değiller. Üst perdeden bu şekilde uygulanan saldırılar ırkçı ve şoven Türk halk kitlelerinde gündelik yaşamda, sohbetlerde yansımaktadır. Mizah amacıyla üretilen görseller, twit kalıpları, her mecradan paylaşım şablonları bundan nasibini almakta, saldırılar bu yolla toplumsallaştırılmaktadır. Bazı örnekler üzerinden incelemek gerekirse Kürdistan’a atanmış bir öğretmenin “Öğrencimin adı Rojin, dersten geçmeyi bekliyormuş” şeklinde çokça yankı uyandıran ırkçı paylaşımı, bir esmer bir de beyaz erkek görseli yan yana konularak paylaşılan “Baran’la evlenirsen/ Mehmet’le evlenirsen” ifadeli Türk ve Kürt ulusu arasında nefreti körüklemeyi amacçlayan paylaşımlar, Kürt ulusuyla özdeşleştirilmiş fenotiplerin karikatürize edilişi, Kürtçe müziklerin altına yazılan “Ses gelmiyor” yorumları önümüze alınabilir. Bu sıkça kullanılan Kürt düşmanı ifadelerin kara mizah adı altında servisi, ezen ulus milliyetçiliğinin yükseltilerek ezilen ulusa düşmanlığın zihinlere nakşedilmesinin bir yönüdür.

Ezilenlerin Odağını Kaydırmak: Mülteci Karşıtlığı

Sosyal medya yoluyla mülteci karşıtı algının inşası, ezilenlerin öfke odağından burjuvazinin ve AKP-MHP faşizminin çıkarılmasını sağlar.

Türkiye’de yoksullaşma krizinin, cinsel şiddetin ve cinsel suçların faturasını egemenlerin omuzlarından alıp mültecilere yüklenmesinin sözcülüğü görevini bu mecrada Ümit Özdağ ve Zafer Partisi aparatı ile bağlantılı gruplar üstlenmiş görünüyor. Sosyal medyada mülteci karşıtı söylemler üretilmesi, seçim kampanyalarında bu söylemlerin kitlelerle daha yaygın buluşmasıyla yoksullaşma ve erkek şiddeti gibi krizlerde toplumsal öfkenin odağına mülteciler yerleştiriliyor. Sosyal medya hesapları aracılığıyla failin mülteci olduğu erkek şiddeti örnekleri pullanarak sunuluyor, erkek şiddeti içerisinde kavrulan öfkeli kadın kitlelerine öfkelerini mülteci erkeklere, mülteci olduklarından kaynaklı yöneltmeleri öğütleniyor. Erkek şiddetinin eksenini kaydıran bu mülteci düşmanlığına ses çıkaran kadınlar ise çok sık karşılaştığımız “feminist kadın karikatür”lerinde hayattan kopuk kişiler olarak resmediliyor ve erkek şiddetinin odağı haline tekrar getiriliyor.

Kitlelerde yaygınlaştırılmaya çalışılan bu mülteci düşmanlığı ile sermaye bir yandan ucuz işgücü olarak mültecileri sömürürken bir yandan da işçiler arasında sınıf bilincinin bulanıklaştırılmasıyla mülteci karşıtı politikalardan beslenir.

Bu bulanıklık çalışması kapsamında ezilenlerin öfke odağının kaydırılmasında sosyal medyada iki yol takip edilir: Ya emekçi Türk halkı içerisinde yoksullaşma krizine karşı biriken toplumsal öfkenin odağından sermaye alınarak yerine Suriyeli işçi konulur ya da kadın kitlelerinin ve çocukların muzdarip olduğu cinsel şiddetin faturası erkek egemen devlete değil mültecilere kesilmek istenir.

İsyan Et(me)mek: Siyasal İslama Karşı Milliyetçilik

Şüphesiz ki ezilenlerin öfke odağının kaydırılması burjuvazinin ve AKP-MHP faşizminin çıkarınadır. Bugün toplumsal öfke odağının “AKP ve Erdoğan karşıtlığı” eksenine sıkıştırılması da egemenler eliyle ve kitle iletişim araçlarıyla ince eleyip sık dokuyarak inşa edilmiştir. Bu bilinçli inşanın etki alanı oldukça geniştir. Kendi solcu- sosyalist olarak tanımlayan kimi politik öznelerin dahi siyasal İslam karşısında amansız bir Kemalist laiklik savunuculuğuna soyunması ve ezen ulus milliyetçiliğinin sözde ilerici yönüne sırtını yaslaması da bu inşanın bir yansımasıdır.

AKP iktidarının siyasal İslamcı politikalar ile temsil bulması, T.C. ibarelerinin kaldırılması, okullarda okutulan öğrenci andının kaldırılması gibi pratikleri, Kemalist kitlelerde öfke uyandırırken kendine henüz bir politik kimlik bulamamış, mevcut yönetimden rahatsız kesimlere AKP karşıtlığının laik ve ulusalcı söylemlerin yükseltilmesi olduğu fikrinin aşılaması için uygun zemini hazırladı. Bu fikrin gençler arasında yaygınlaştırılmasında sosyal medya çok tali bir yerde duruyor. Bugün rejime öfkesini nasıl ifade edeceğini bilmeyen, çarpık bir muhaliflik kavrayışında olan gençlik kitleleri arasında artık öfkesini Kürtler, mülteciler, kadın ve LGBTİ+’lara yöneltmiş tarihçileri Con Sinov ya da Erlik gibi faşist sosyal medya hesapları, alimleri Diamond Tema gibi “daha bilimsel tezleri takip eden” popüler YouTube figürleri, bu dünyayı kavrayışın kesişiminde ise politik önderleri Ümit Özdağ olan bir gençlik kitlesi bölüğü yaratıldı.

Gençlik kitlelerine sosyal medyada ne kadar gelip geçici olsa da alim edasıyla sunulan Diamond Tema profiline atılacak bakış ile bile ırkçı- şoven bu figürlerin bir özetine ulaşılabilir. İslam’a ve peygambere dönük sözleri nedeniyle hedef gösterilen ve yakalama kararı çıkarılan Diamond Tema kendini aklamak adına Barış Pınarı Harekatı’nda Kürt halkına yönelik katliamlara ortak olduğu anlardan fotoğraflarını paylaşmakta bu sayede bir yandan da egemenlerle aynı gemide olduklarını (katliamları birlikte yaptıklarını) hatırlatarak cezai yaptırımdan kendini kurtarmayı ummuştu. O günlerde “Diamond Tema Yalnız Değildir!” diyerek haftalarca düşünce özgürlüğünü savunan bu yeni faşist güruh, halay çektiği için tutuklanan gençleri “terörist” olarak yaftalarken AKP’nin pratikleri ile uzlaşmaktan gram rahatsızlık duymuyor. Biçimler ve isimler ne kadar değişirse değişsin şovenizm etrafında kenetlenme gerçekliği sosyal medyada da değişmiyor.

İsyanı Alaya Almak: Gençlik, Kadın ve LGBTİ +’lar

Sosyal medya, ezilenlerin çeşitli gündemler etrafında örgütlenme, eylem etkinlik düzenleme ve haberleşmesinin önünü açarken, bir yandan da ezilenlerin ilerici pratiklerinin küçümsendiği, polisin uyguladığı işkencelerin meşrulaştırıldığı bir zeminle de buluşuyor. Ezilenlerin her geçen gün söz eylem örgütlenme özgürlüğünün kısıtlandığı şu günlerde AKP-MHP faşizminin değirmenine su taşıyan bu pratikler hiç de göründüğü kadar masum değil.

Gençlik geleceksizlik, yoksulluk ve intihara sürüklenirken, akademide siyasal İslamcı politikalar dayatılarak eğitim faaliyetleri bilimsellikten uzaklaşıp içi boşaltılırken, KYK yurtlarında öğrenciler karnını doyurmakta zorlanır haldeyken, ihmal sonucu asansör kazasında hayatını kaybetmek ya da en temel ihtiyaçlarının dahi karşılayamadığı bu kokuşmuş sistemde intihara sürüklenmek arasında yaşamı hiç yerine konurken sosyal medyada gençliğin isyanını alaya alan pratikler de görülmekte.

Gençlik gerek akademide gerekte bir bütün yaşamda söz-eylem-örgütlenme özgürlüğünü kazanmak adına sokakla buluştuğunda, karşısında kolluğun işkencesini, son dakika gelen yasakları ve televizyondan kanallarından, sosyal medyaya bir bütün yandaş basının hedef göstermerine maruz kalır. Sosyal medya üzerinden burjuva basının ürettiği söylemleri sahiplenen, gençliğin mücadelesini alaya alarak marifetmiş gibi işkencecilere destek sunan, “Polisimin Yanındayım” hashtagleri ile siyasi iktidarın ürettiği söylemlere eklemlenen bu pratikler sadece rejimin trolleri değil aynı zamanda algı inşasının özneleridir de.

Kadınlara dönük saldırılar da sosyal medyada benzer biçimde yaygınlaştırılmakta. Geçtiğimiz yıl 315 kadın cinayeti işlenmiş ve 248 şüpheli kadın ölümü gerçekleşmişken kadın özgürlük mücadelesinin şiddete karşı direnen öznelerini alaya alan sosyal medya paylaşımları kadın düşmanlığının meşrulaştırmakta, yaşamlarımızı tehdit eden erkek şiddeti gerçeğini gölgelenmektedir. Sosyal medyada “feminazi” tanımlaması ile yapılan karikatürler, şiddeye uğramış kadın görüntülerinin alay ederek sürekli olarak paylaşılması, Kadıköy’de 8 Mart’ta kadınlara su satmayarak hakaret eden Efe Gıda’nın sahiplenilmesi hatta idol haline getirilerek servis edilmesi gibi örnekler sosyal medyada kadın düşmanlığının pekiştirilmesini sağlar.

Yine LGBTİ+’lar ötekinin ötekisi pozisyonunda yaşamlarını sürdürürken, seks işçiliğine ve intihara sürüklenirken, yaşamında hakaret, baskı ve şiddete uğrarken sosyal medya üzerinden sıkça “LPG” ifadeleri ile gökkuşağı renklerinin ve LGBTİ+’ların hedefe alınması, “gay” kelimesinin alaycı bir hakaret olarak yaygın olarak kullanılması, Pride yürüyüşlerinde LGBTİ+’lara yönelik polis işkencesinin olumlanması sosyal medya ve LGBTİ+fobi ilişkisine örnektir.

Tüm bu örnekleri göz ardı etmeden akılda tutmalıyız ki gençliğin, kadınların, LGBTİ+’ların ve tüm ezilenlerin yaşadığı yoksullaşma krizi ve politik özgürlük sorununa karşı sokakta söylediği söz, özellikle sosyal medya üzerinden yürütülen bu algı inşasından güçlüdür. Sosyal medyanın bu noktada yalnızca bir havuz olduğu görülmeli, hegemonyaya göre şekillendiği unutulmamalıdır. Sol-sosyalist hegemonyanın gençlik saflarında yeniden yerine kavuştuğu noktada bu rüzgarın da inşa olduğu hızda tersine döneceği görülmelidir. Bizim görevlerimiz arasında ise bu algı yönetimine karşı gözü açık olmak, karşısına devrimci olanı koymak, kara mizah adı altında servis edilen bu tehlikeli söylemlerle uzlaşmamak, bunlarla mücadele etmek, bu mücadeleyi de ezilenlerin safından bir söz üreterek, sokaktaki sözü sosyal medya vb. kitle iletişim araçlarına taşıyarak ve bu hâkim söylemler ile nasıl mücadele edeceğimizin yollarını arayarak yapabiliriz. Unutmayalım ezilenleri sözü, egemenlerin algı inşasından güçlüdür ve kalıcıdır. Bu güce sarılalım, ezilenlerin isyanını alaya alan, öfkesini silikleştiren bu algıyı parçalayalım!