İkbal Uzuner ve Ayşenur Halil’in katil Semih Çelik tarafından vahşice katledilmesinin ardından genç kadınların heybelerinde biriktirdikleri öfkeyle erkek şiddetine karşı isyanda yeni bir genç kadın kitle hareketi dalgası içindeyiz. Önce katliamın mekanı olan Edirnekapı Surları’nda başlayan eylemler ardından kampüsler sonra da oradan taşarak sokaklar ve liselerle devam etti, ediyor. Boğaziçi Üniversitesi’nden Bartın Üniversitesi’ne, Sakarya’dan Van’a uzanan kitle eylemleriyle 30’un üzerinde şehir, erkek şiddetine karşı somut taleplere sahip sloganlarla kadınlar tarafından kuşatıldı. Bu gelişen kitle hareketinin önemli ağırlığını örgütsüz üniversiteli ve liseli genç kadınlar oluşturuyor. Kampüslerde eylemleri sürükleyen genç kadın örgütlerinin sınırlı bir varlığı olsa da eylemlerle demokratik gençlik hareketinin geniş bölükleri tüm kuvvetlerini isyan etrafında seferber etmekten ziyade isyanın sürüklenmesi ve sıçrama yaratılması görevini yalnızca demokratik kadın hareketine devretmekte. Genç kadınlar zemininde elbet ki özel olarak geliştirilmesi gereken bu isyanın, demokratik gençlik hareketinin de gelişim gündem ve zemini olduğu ötelenmektedir. Genç kadınların cins temelli talepleri eksenindeki bu isyan aynı zamanda gençlik ayaklanmasının da bir kıvılcımı olarak değerlendirilmelidir. Demokratik gençlik hareketi bu görüş ve eyleyişteki ataletini üzerinden atamamaktadır. Demokratik gençlik hareketi genç erkek kitlelerini genç kadınların gelişen isyanı ile buluşturmak ve erkek şiddetine karşı gençlik cephesinden açılması gereken toplumsal mücadele kanalını genişletmekteki görevlerini yerine getirmemektedir.
Demokratik gençlik hareketi içinde eş güdümlü, eş düzeyli ya da örgütsel bağlılık esasında bir genç kadın örgütüyle ilişkisi bulunan gençlik örgütlerinde bu gelişen isyan ile sadece genç kadın örgütü düzleminde ilişki kurduğu, yalnızca gençlik çalışması var olan örgütlerin ise genç kadın kuvvetlerinin dahiliyeti ile katılım sağladığı görülmektedir. Elbet ki özerk genç kadın örgütlerinin kitle hareketinde ağırlığı yaratan taraf olmasında herhangi bir sorun olmadığı gibi genç kadınların siyasi mücadelede deneyim kazanması ve kitle hareketinde yoğrularak öncüleşmesinde bu isyandaki konumu su getirmez biçimde önceliğimizdir ve her bakımdan kuvvetlendirilmelidir. Burada itirazımız genç kadın isyanının gençliğin toplumsallığından kopuk, yalnızca gençlik hareketi dışı, bir “kadın” kategorisinde ele alınışıdır. İtirazımız, yalnızca kitlesel eylemlere genç kadın kuvvetler nezdinde katılım ya da bir adım ötesinde eylemin sürüklenmesinde anlık görevlerini üstlenmekle yetinmesi, genç kadın isyanını bir gençlik isyanına doğrultma hedefi ile ele alarak isyanın seyrini değiştirecek bir politik- örgütsel öncülük anlayışı ile ele alınmamasıdır.
Bu tablonun sebebi ise oldukça temelde yatıyor. Genç kadınlar gençlik hareketinin içinde bir bölük olarak konumlanmakla birlikte politik olarak ayrı bir bölmede tutuluyor. Kadın cinsinin özgürlük mücadelesinin toplumsal mücadelenin kendisinin bir dinamiği olarak ele alınmıyor. Bir “gençlik hareketi” var olup bir de yanında ona politik olarak içkin görülmeyen ve ilişki kanalları aranmayan biçimde “kadın hareketi” okunuyor. Bunun sonucu olarak genç kadınların isyanı genç kadınlara devredilmekle, genç kadınların isyanı yalnızca kadın özgürlük mücadelesi bölüklerinin sorumluluk alanında görülmekle sınırlı kalınıyor. O zaman genç kadınların cins özgürlüğü eksenli taleplerinin demokratik gençlik hareketi bakımından nerede durduğunu tartışmaya ihtiyaç var. Genç kadınların cins temelli hareketlerinin demokratik gençlik hareketinde temel bir dinamik olarak ele alınmaması aksi takdirde gençliğin nicel yarısı ile bağ kurmamak, gençlik hareketinde buzu kıracak halkayı kavramamak anlamına gelmektedir. Burada altını özenle çizmek gereken bir nokta bulunuyor. Demokratik gençlik hareketi bölüklerinin sorumluluğu, genç kadın örgütleri tarafından öncülük edilmesi gereken genç kadın isyanının açtığı gediği beslemekdir. İsyanın sözcülüğüne girişen, genç kadın örgütünün varlığını bütünüyle araçsallaştıran, genç kadın örgütünün özerk yapısı ve politika yapış tarzını hiçe sayan bir ilişkileniş, hareketi toplumsallaştırma hedefini kaçırdığı gibi aynı zamanda kadın özgürlük mücadelesinin kazanımları bakımından geriletici rol oynar.
O zaman soralım, genç kadınlar gençliğe dahil değil midir? Demokratik gençlik hareketi genç kadın isyanını toplumsallaştırmada ve derinleştirmede nasıl pozisyon almalıdır?
Genç Kadınlar Gençlik Hareketinin Yarısıdır
Erkek şiddetine karşı gelişen isyanın seyrinde gençlik hareketinin önüne koyması gereken görevleri somutlamadan önce genç kadınların gençlik hareketindeki yerini tayin etmekte fayda var. İlk olarak, gençlik hareketinin nicel tablosu bakımdan ele alalım. Genç kadınlar gençliğin yarısıdır. Doğal olarak demokratik gençlik hareketinin mücadele ile buluşturmaya çalıştığı gençlik kitlelerinin de nicel olarak yarısını oluşturmaktadır. Ezilen cinse mensup olduğu için süregelen rejime karşı saflaşma potansiyeli verili olarak daha yüksek, genç erkeklerin aksine süregelen sistemden cins temelli çıkarları bağlamında ortak çıkarları bulunmamaktadır. Erkek egemenlikli bir düzende doğup yaşama katılmanın nesnel getirisi olarak maruz kaldığı ezilme ve sömürüye karşı kendiliğinden cins bilinci ile yetişir. Kadın özgürlük mücadelesinin hem dünyasal anlamda hem de Türkiye ve Kürdistan’da yarattığı cins bilinci sıçraması ile de bu kendiliğinden bilinç toplumsal mücadelenin en temel bileşenlerinden biri haline getirmiştir. Politik İslamcı faşist şeflik rejiminin şekillendirmek istediği başlıca kesim olmasının; kadın düşmanı beden politikaları, eğitim politikaları ve bunların yansıdığı yer olarak politik söylem ile sindirilmek istenmesinin nesnel zemini bu toplumsal konumundan kaynaklanmaktadır. Genç kadın kitleleri içlerinde bulundurdukları potansiyel sebebi ile sürekli olarak sindirilmek; bedenini, fikrini, geleceğini kendi belirlenimi ile düzenleyemez, toplumsal yaşamdan koparılmış hale getirilmek istenmektedir. Bu bakımdan genç kadınların toplumsal yaşamdan koparılmasında erkek şiddeti başat bir araçtır. Erkek şiddeti yoluyla kendi emeğine, bedenine, yaşamına yabancılaştırılmaktadır. Erkek şiddeti yoluyla yaşamına dair kararları veremez, erkeğin uyguladığı sınırların dışına çıkamaz, özgüvensizleştirilmiş ve kötürüm bırakılmış, yalnızca erkek egemenlikli sistemin sınırlarında yaşam hakkı tanınan genç kadın kuşakları yaratılır. Değil politik mücadeleye atılmayı gözden geçirmek, erkek şiddeti tehdidiyle bir arkadaşının doğum gününe gitmek için bile kendi kendine karar veremeyen, giydiği çorabın renginden yakasının ne kadar göründüğünü kadar her hareketi tahakküm altında genç kadın kuşakları yaratılır. Genç kadınlar erkek şiddeti yoluyla toplumsal yaşamdan koparılır, fiziksel ve psikolojik olarak sürekli olarak kendini koruma dışında bir işlevi yerine getiremez hale getirir. Kendi yaşamındaki kontrolü tahakküm altında kaybetmenin yanında toplumsallıktan uzaklaşır, erkek cinsine güvensizleşir; fiziksel olarak yan yana gelmek, paylaşımda bulunmak, ortak alanlarda üretmek istemez, toplumun bir yarısı bu yolla aynı zamanda toplumsal hayattan fiili olarak izole de edilir. Oysa mücadele toplumsaldır; kitleler kazanımlar için, birbirine çıkarlarının sağlanmasına duydukları güven ilişkisi içinde yan yana gelirler. Düzen içinde izole olup eriyerek değil fark yaratmak için özneleşerek mücadeleye katılım sağlanır. Toplumsal mücadeleye katılım gönüllü bir tercihtir, bu düzenin süregelmesine itirazdan ileri gelir. Erkek şiddeti ile ehlileştirilen genç kadınlar bu bakımdan aslında toplumsal yaşamdan ve dolayında mücadeleden de koparılır. Demokratik gençlik hareketi nicel darlığını aşmak istiyorsa bu bakımdan bir yarısını yaşam içinde tutsak eden erkek şiddetine karşı mücadele gündemini nesnel olarak önüne koymak zorundadır.
Erkek Şiddeti ve Genç Erkekler
Erkek şiddetini erkek egemenliğini sürdürmede temel bir araç olarak olarak sunan erkek egemenlikli sistem, gençliğin diğer yarısı olan genç erkekleri çürütür, bu sefer de toplumsal mücadeleden genç kadınların tersi istikametinde koparır. Zor kullanımı egemenlerin ezilenleri tahakküm altında tutmanın en eski aracıdır. Bir zor aracı olan erkek şiddetinin genç kadınları nasıl etkilediği ve şekillendirdiğini tartıştık. Peki ya bu aracı kullanan erkek cinsini nasıl etkiler? Genç kadınlar çok yüksek oranlarda kendi yaşıtları olan, ortak yaşam alanlarını paylaştıkları, ortak üretimde bulundukları erkekler tarafından şiddete uğruyor. Şiddete uğrayan genç kadın sayısı artıyor, şiddete maruz kalan kadınların yaş ortalaması düşüyor. Buna paralel olarak şiddet faili erkeklerin yaş ortalaması da gün geçtikçe düşmektedir. Liseli kadınlar kendi sıra arkadaşı olan erkeğin tecavüzüne uğramakta, üniversiteli genç kadınlar aynı kampüsü paylaştığı erkek öğrenciler tarafından tacize uğramaktadırlar. Bu bakımdan erkek şiddetini uygulayan taraf ile maruz kalan taraf arasında asimetrik yaş ilişkisi nadir olarak karşımıza çıkmakta. Burada şu sonuca varıyoruz, “Bu ülkede her gün genç kadınlar katlediliyor.” cümlesi, “Bu ülkede her gün genç erkekler katiller, tacizciler haline geliyor.” ile takip edilmeli. Ezilene uygulanan şiddetin uygulayıcı tarafını da değerlendirmeliyiz. Her gün yüzlerce genç kadın genç erkeklerin şiddetine maruz kalıyor, uyguladıkları erkek şiddeti erkeği de çürütüyor ve insanlıktan uzaklaştırıyor. Erkek şiddeti aracına sahip olduğu için düşünüşü ve eyleyişi egemen erkek egemenlikli devletle benzeşiyor, düzene yedekleniyor. Erkek şiddetini araç olarak kendisine sunan sistem ile ortak çıkarlar ediniyor. Bu yolla ezilenlerin mücadelesi ile bağ kurmaktan uzaklaşıyor, bir kuvvet olarak rejime yedekleniyor. Bugün ezilenlerin mücadelesine düşman kesilen, işgalci savaş politikalarına alkış tutan, ırkçı, sömürgeci rejimin faşist saflarına yedeklenen kesimlerin yaygın olarak genç erkeklerden oluşması tesadüfi midir? Kadın düşmanlığı ve erkek şiddeti ekseninde egemene yedeklenen genç erkek ezilenlerden uzaklaşmaktadır. Toplumsal mücadelenin gelişimine düşman kesilmiş rejimin faşist bölüklerinin kadın düşmanlarından, şiddet faillerinden oluşması tesadüfi değildir. Erkek şiddeti kadın cinsi ile toplumsal düzlemde eşit bir yaşam kurmaktan erkeği uzaklaştırmakta, egemenlerin kitle tabanı haline getirmektedir. O zaman demokratik gençlik hareketi, kadın özgürlük mücadelesi yoluyla hem faşist rejimin ırkçı, şovenist, kadın düşmanı toplumsal dayanaklarının zayıflatılması hem de faşist düzene karşı mücadeleye, mücadele etmenin meşruiyeti bilincine ve eyleminin gelişimine yeni bir dinamik kazandırma, kanal açma, önderlik etme sorumluluğuyla ilerlemek zorundadır. Demokratik gençlik hareketi toptan gelişimi bakımından erkek egemen gericiliğin fiili geriletilmesi yolundan geçmek zorundadır.
Gelişen kadın isyanından hareketle somut pratik bir örnekle ele alalım, genç kadınların eylemlerini terörize etmeye çalışan genç erkekler aynı sıraları paylaştıkları kişiler değiller mi? Aynı yemekhane zammından etkilenmiyorlar mı? Kayyum tarafından aynı etkinlik engelleme ve yasaklarla karşı karşıya bırakılmıyorlar mı? Hepsinin cevabı evet. Üniversiteli erkeklerin bir bölümü genç kadınların eylem yapmasına, tacizcileri teşhir etmesine, kadın toplulukları kurulmasına karşı olduğu için kayyumun uygulamalarını alkışlıyor, genç kadınları açıktan hedef gösteriyorlar. Genç erkekler bu bakımdan erkek şiddetine karşı mücadeleye gösterdikleri direnç ile gençlik hareketinden kopuyor, kayyum güdümüne giriyorlar. Gençlik hareketini bölen ya da gerileten genç kadınların talepleri değil genç erkeklerin erkek şiddetine karşı mücadeleye gösterdikleri direnç oluyor. Gerici erkek tepkisi ile genç kadınlar ve erkeklerin ortak mücadelesinin, ittifaklığının zemini sarsılıyor. Bu bakımdan gençliğin erkek yarısını, erkek şiddetine karşı mücadeleye çağırmak, kadın insan şahsında insanlığı hiçleştiren, köleliği, işkenceyi, suçları meşrulaştıran erkek egemenliğiyle hesaplaşmaya yöneltmek aynı zamanda rejim ve aparatları değil kendi safımızda yedeklemek anlamına da gelmektedir.
Devletin erkek şiddeti aracının bizatihi uygulayıcısı olmayan genç erkek kesimleri de ona karşı kayıtsız bir seyirci haline getiriliyor. Oysa toplumsal mücadeleyi var edenin müdahil olmak olduğunu tartışmıştık. Rejim, erkek şiddeti yoluyla “izlemeyi” ve müdahil olmamayı meşrulaştıran bir hat tutturuyor. Erkek şiddetine karşı müdahalesiz kalmak gençlik kitlelerini toplumsal mücadelede toptan silikleştiriyor, bireyci, kendi çıkarı dışında düşüncesi olmayan, sadece “başıma bir şey gelmesin”ci bir güvenlik anlayışı ile hayatta kalmaya çalışan genç kuşaklar yaratıyor. Bu bakımdan erkek şiddetine karşı mücadele ve erkek gericiliğe karşı müdahale etme çağrısı aynı zamanda gençlik kitleleri bakımından bir özneleşme çağrısını da içinde barındırır. O zaman yalnızca genç kadın kitlelerini demokratik gençlik hareketine kazandırmak için değil, tümden gençlik kitlelerini kazanmak için erkek şiddetine karşı mücadele gündemleşmelidir.
Gelişen İsyan Gençlik İçin Neleri İşaret Ediyor?
Erkek gericiliğine ve artık cins kıyımına varan şiddetine karşı mücadele gençlik hareketi bakımından buzkıran olabilecek halka olduğunu nesnel değerlendirmemizi haklı kılar biçimde her gün pratik olarak gösteriyor. Gençlik hareketi bakımından yıllar önce kaybedilmiş bir mevzi olan liseli gençlik mücadelesindeki mevcut tek kıvılcımı liseli genç kadınların mücadelesi oluşturuyor. Liselerdeki kayyum tipi atamalarla yerleştirilen AKP-MHP’li şef idarelere karşı lise öğrencilerini saflaştırıyor, toplumsal mücadeleye kendi kanallarından dahiliyetlerini sağlıyor. Somut olarak bakmak gerekirse, demokratik lise hareketinin artık var denemeyeceği koşullarda 5’in üzerinde kentte 10’un üzerinde lisede fiili meşru eylemler düzenlenmesi gençlik hareketinin Boğaziçi Direnişi ile birlikte liselerde başlayan dayanışma hareketinden bugüne karşılaştığı bir düzey değildir. Bu bakımdan erkek şiddetine karşı mücadele halkası liseli gençliğin mücadele hafızasını yeni baştan diriltmede tutulması gereken halkalardan biri olarak durmaktadır. Öyleyse demokratik gençlik hareketi bu liselerde eylemlerde saf tutmalı, ağır faşist cendere altında örgütsüzlükle boğulan liseli gençlikle buluşmanın fırsat kapısını tutuyor olmalıdır, değil mi? Tablo ise bize bunu göstermiyor. Demokratik lise mücadelesinin içerisinde bulunduğu vahada gençlik hareketi yüzlerce liseli kadın karşısına polis, idare ve aileyi alıp yürürken tüm görevlerini kadın özgürlük mücadelesi bileşenlerine devretmektedir! Liseli genç erkeklerin bu isyanlara dahiliyeti ve liselerde ortakça yaratılması gereken değişim gençlik hareketi bakımından bir gündem olarak tartışılmamaktadır. Demokratik gençlik hareketi bu talepleri sahiplenme ve buradan doğru liseli gençlikle buluşmada bir akıl noksanlığı içinde olup liseli kadınların eylemlerine sınırlı olarak dahil olma ve selamlama noktasında tıkanıp kalmaktadır. Bugün git gide yeni faşist hareketler güdümündeki ideolojilere yönelen ya da mesleki eğitim sömürüsü ile bedenen ve zihnen köleleştirilerek toplumsal mücadeleden uzaklaştırılan genç liseli erkekleri kazanmada erkek şiddetine karşı mücadele ekseni bir fırsat halkası olarak kavranmakta tümüyle yetersiz kalınıyor.
Özerk demokratik üniversite mücadelesi bağlamında genç kadın isyanına bakmak gerekirse burada gençlik hareketinin pratikte kadınlara devrediciliğinin ve kavrayışta ise kadın cinsinin özgürlük sorununun yıkıcı bir dinamik olarak ele alınmamasının tablosu ile karşılaşıyoruz. Yemekhanelerde tabaktaki böcek için “Sağlıklı beslenme hakkı istiyoruz.” gündemli basın açıklamasında yan yana gelen, KYK bursuna getirilen düşük zamlara karşı refleks ajitasyonlarla amfileri gezen, okula gelen AKP’li bir akademisyenin dersini boykot için toplantı çağrısında yan yana gelen gençlik örgütlerinin binlerce genç kadın, kampüsleri yangın yerine çevirirken isyanı izlemekle yetinmesinin başka bir sebebini bulamıyoruz. Burada verilen örneklerle burs, beslenme ya da nitelikli eğitime erişim konusunda mücadele pratiklerini küçümsemek ya da gereksizleştirmek niyetinde değil, genç kadınların cins temelli taleplerinin bunlar gibi gençlik kitlelerinin problemleri olarak ele alınarak görev çıkarma gereği duyulmamasına müdahale niyetindeyiz. Oysa genç kadın isyanı gençlik hareketinin sıkışmışlığını aşmanın imkanları ile önümüzde duruyor. Yıldız Teknik Üniversitesi’nde geniş okul kulüpleri ve bileşenleri tarafından gayrıresmi olarak dayatılan “siyasetsiz okul”un erkek şiddetine karşı eylem çağrısı ile kırılması bunun en önemli örneklerinden birini oluşturdu. Politik eylemleri sahiplenmeyen ve bileşenlerine saldıran okul kulüplerinin direncini yüzlerce genç kadının eylemi kırdı. Boğaziçi Üniversitesi’nde, Boğaziçi Direnişi’nden bugüne kampüsten yürüyüş ile çıkılamazken Kuzey Kampüs’ün kapısına dayanan genç kadınların direnişle açtırması ve yürüyüş yapması okulun kayyumun politik özgürlüğü hedef alan yasaklarına karşı uzun süre sonra alınan bir kazanım oldu. Devlet destekli faşist çetelerin yuvalandırıldığı Ankara Üniversitesi’nde temel hak taleplerinin bile dillendirilemediği bir politik ortamda faşistlerle göğüs göğüse karşılaşan genç kadınlar, kampüslerdeki faşist çetelere karşı mücadelenin pratikte sorumluluğunu omuzladılar. ODTÜ’de, faşistler tarafından üzeri kapatılan “Jin Jîyan Azadî” duvarını tekrar ve tekrar boyayan ve eylemleri ile sloganı sahiplenen kadınlar bugün yeni faşist hareketlerin gençliğin bilincini bulandırma operasyonuna karşı mücadelede en ileri bölük olarak durmakta, kampüslerde ırkçılığı ve şovenizmi geriletme sorumluluğunu üstlenmektedir. Demokratik gençlik hareketi, burada genç kadınların açtığı gediği kendi özgünlüğünde bir politik hat çizerek derinleştirmelidir.
Demokratik gençlik hareketinin sürdürdüğü kaydedici pozisyon, gelişen toplumsal öfke ile mücadele atılarak deneyim kazanan genç kadın kitlelerinin kalıcı olarak örgütlü mücadeleye katılmasına da ket vuruyor. Kendiliğinden gelişen kitle hareketi yine kendiliğinden sönümleniyor, gençlik hareketinin tümüne yayılan bir sıçrama yaratamıyor. Ön yıllardır kitlesel eylemlere katılan üniversiteli genç kadınların ne kadarının gençlik hareketinde örgütlü hale getirebildiğini okuyabilmeliyiz. Rejimle saflaşmış, dövüşmeye hazır on binlerce genç kadın her ay, her yıl değişik politik gündemlerde anlık vurucu etkiler yaratarak sonrasında dağılmakta, demokratik gençlik hareketinin kuvvetleri haline getirilememekte.
Özetlemek gerekirse erkek gericiliğine ve şiddetine karşı genç kadınların mücadelesi, gençlik hareketinin gelişimi önündeki barikatları zorlamaktadır. Eylem yasaklarını gençliğin politik özgürlüğü çıkarına hiçe saymakta, kayyuma rektöre karşı direnişin hafızasını diriltmekte, yeni faşist hareketlerin kampüslerde biriken gerici kitlesiyle mücadeleye tutuşmakta, ırkçılığa, şovenizme ve sömürgeciliğe karşı direnişi ilerletmektedirler. Demokratik gençlik hareketi bu kuvvetle bağ kuramadığı her tabloda genç kadınların isyanı bir anı olarak kalmaya yazgılı olacak, nitel ve nicel daralmasını sürdürecektir.
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü’ne doğru yol alırken demokratik gençlik hareketine düşen görevleri bir sonraki yazımıza bırakırken birkaç soru ile bitirelim. Demokratik gençlik hareketi, genç kadınların gelişen isyanına; gençlik hareketinin tüm geçmiş mücadele hafızasına yaslanarak, birleşik mücadele zeminlerinde politik akıl açığa çıkarma ve pratikleştirmenin tüm biçimlerini zorlayarak tüm kuvvetleri ile rotayı kırmakta neyi bekliyor? Genç kadınların cins temelli talep ve sorunları ile gençliği kazanma ihtiyacının politik ciddiyetiyle ilişki kurmada neyi bekliyor?