Mesleki eğitim adı ile burjuvazinin Milli Eğitim taşeronluğunda çocuk işçi emeğine yönelişinin tarihi AKP-MHP iktidarının oldukça öncesine dayanıyor. Geçmişten günümüze bir bakmak gerekirse, 1923’ten 1940’a kadar kanun niteliğine erişmeyen daha yerel ölçekli düzenlemelerle mesleki eğitimin Cumhuriyet ile yeniden kabuk bulan burjuvazinin yeni sömürü koşullarına uygun hale getirilmesi çerçevesinde yol alındı. 1940’lı yıllarda “Her İlde Bir Meslek Lisesi” politikasıyla bugünkü haline yaklaştırıldı, meslek liseleri şekillenmeye başladı. 1970’lerde liseler ile işletmeler arasındaki işbirliği güçlenmeye başladı, meslek liselerinde, MEB yönetimi değil MEB taşeronluğu denebilecek tipte ortaklığa giriş yapılmış olundu. Ardından MEB ile Ankara Üniversitesi’nin ortaklaşa yürüttükleri pilot bölgelerde uygulamaya konulan “Okul Sanayi Ortaklaşa Eğitim Projesi” (OSANOR) projesiyle meslek liselerinden doğrudan sanayiye işçi sağlanması proje adı altında resmileşmiş oldu. Bu adım ile sermayenin meslek liselerinin biçimi ve müfredatı üzerinden söz sahibi olma hakkı da doğdu. Proje, bugün Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in patronlara yaptığı “Gelin ihtiyaca göre müfredatı birlikte belirleyelim.” çağrısının başlangıcına tekabül eder. OSANOR ile başlayan meslek liseleri, Koç sermaye grubu tarafından sloganlaştırılan “meslek lisesi memleket meselesi” ile geniş kitlelerin gündemine taşındı. Sermayenin çocuk işçi ihtiyacı derinleştikçe eğitimin mekanı okullardan gün geçtikçe daha çok koparıldı, 1987’de Çıraklık Meslek Okulları, ardından 2016’da Mesleki Eğitim Merkezleri (MESEM) halini aldı.
MEB, 10 Ağustos’ta “Mesleki ve Teknik Eğitim Politika Belgesi” belgesini yayınladı. Bu belge ile iktidarın mesleki eğitim politikasının sıralı sömürü tarihine yaslanarak nasıl şekilleneceğinin rotasını çizdi. Bu belgenin nasıl işleyeceğini açıklamak için ise 14 Ağustos’ta “İş ve İşlem Yönetmeliği”ni yayınladı ve uygulamaya koydu. Orta Vadeli Program dahilinde mesleki eğitim politikasının yeni bir eksene böylece kaydırarak çocuk işçiliği resmi bir devlet politikası halinde getirdi. “Meslek Lisesi Memleket Meselesi” adlı sömürü atılımı ile başlamak üzere yıllardır eğitim ve deneyim kazandırma başlığı altında derinleştirdiği çocuk işçi sömürüsünü iktidar somut bir programa oturtmuş oldu. Kendi ifadeleri ile iş dünyasının amaçlarına uygun olması için hazırlanan program, MEB tarafından “Cumhuriyet tarihinin sermayenin ihtiyaçlarına en çok cevap olunan programı” olarak çocuk işçi pazarlamanın övüncü ile açıklanıyor.
Belgede, Anadolu Teknik, Anadolu Meslek ve MESEM’ler olmak üzere üç başlıkta mesleki eğitim çerçevesi netleştiriliyor. Bu programların içerik ve zaman farkları olsa da ortaklaştıkları nokta hepsinin sermayenin güncel ihtiyaçlarına cevap verir hale getirilmesi. Program, her çocuk ya da gencin mutlaka üçünden biri içerisinde yer alarak sermayenin ihtiyaçları için işlevlendirilmesi tartışması ile açılıyor. Kendi deyimleri ile “sermayede gerek duyulan insan kaynağının kazanılması” temeli üzerine kurulu. Program ile örgün eğitimin dışında kalan her çocuğun MEB denetiminde köleleştirilmesi amaçlanıyor. Mülteci ve göçmen çocuklara özel bir parantez açılıyor ve “Mutlaka sermaye ile buluşturulmalı” gereği ortaya konuluyor. Bu sayede kapitalizmin bir sistem çıktısı olan çocuk işçiliğini devlet kendine içkin hale getiriyor, düzensiz elde edilen ve çoğu vergi dışı kalan kârı denetimine alıyor ve sermayenin gelişim stratejisine çocuk işçi gücünü somut bir program dahilinde adapte ediyor. Eğitim kelimesi metin boyunca yalnızca eğitimin “esnek ve sektöre uygun” olması söz konusu olduğunda geçiyor.
Yukarıda sıraladığımız biçiminde mesleki eğitiminde üç kategori olsa da Anadolu Meslek ve Anadolu Teknik eğitimi de gitgide MESEM’leşiyor ve silikleşiyor. Meslek liselerinde kayıtlı olup okula devamsızlık yapan, sınıf tekrarı yapan, ders notları düşük olan öğrenciler direkt olarak idareciler ve öğretmenler eliyle MESEM’lere yönlendiriliyor. Bu yönlendirmenin gelişen bir rant sahası olduğunu da söylemek gerekli, MESEM’e yönlendirdiği öğrenci başına teşvik primleri verilmesi, gayriresmi ödüllendirmeler yapılması bu “teşvik”in önemli bir parçası. Bu bakımdan da mesleki eğitimin yörüngesi görülmelidir.
Kölelik yaşının düşürülmesinin yanı sıra belki de en çarpıcı madde olarak bu çocuk köleliğinin mekanı ve biçimi de köklü bir değişime uğratılıyor. “Sektör içi” ve “sektöre entegre” eğitim tanımlamaları ile öğrencilerin mekanı olan okulun kendisi toptan ortadan kaldırılıyor. MEB artık yalnızca kendisine öğrenci olarak gelen liselileri kayıt altına alma ve sermayeye sunma işlevi görüyor. OSB’lerin içinde yatılı olarak eğitim veren meslek liseleri ve MESEM’ler açılması, yurt inşaları için bütçe ayrılması programın büyük kısmını oluşturuyor. OSB içi meslek liseleri yıllardır uygulanan ve yüz binin üzerinde öğrencinin gittiği liseler, bu programda ise hem yatılı hale getiriliyor hem de bölgesel nitelik kazandırılıyorlar. Merkezi kentlerde bütün bir bölgedeki mesleki eğitimdeki liselilerin gelip yaşamını sürdüreceği ve çalıştırılacağı bölgesel çocuk işçi toplama- çalışma kampları böylece kuruluyor. 2 ay önce Resmi Gazete’te yayınlanan özel şirketlerin kendi bünyelerinde MEB taşeronundan bağımsız MESEM’ler kurabilmeleri kararını da düşünürsek OSB’lerin çocuk işçi merkezleri haline geleceği açık. İktidar böylece 13-14 yaşından itibaren hayatında organize sanayii dışında hiçbir teması olmayan, fiziksel olarak tüm zamanını çalışma mekanında geçiren, barınmak ve doymak için ise burada kalma zorunluluğu bulunan bir çocuk işçi ordusu yaratıyor. Bu çalıştığı mekanda yatılı yaşatma, yaşamında düşüncelerinin yeni yeni oturduğu ve dış dünya ile en etkileşimli olduğu yaşların sermaye hizmetine sunulması anlamına geliyor. Kölelik dışında somut bir yaşam gerçekliği olmayan çocuk- genç bir işçi ordusu ortaokuldan başlanarak yaratılıyor. Bu kölelik psikolojisi yalnızca çocuk işçiler de değil aynı zamanda onlar nezdinde tüm toplumda yaratılıyor. Açlık içinde yaşayan milyonlar, aldığı niteliksiz eğitim nedeniyle atanamayan ve yaşamın kıyısında yaşayan öğretmenler, yıllarca akademik eğitim almış olmasına rağmen hakkınca bir meslekle buluşamamış üniversite mezunları deryası içinde çocuk işçilik “herkesin özendiği” bir yer haline getirilmiş durumda. Saydığımız düzenlemelerin açıklandığı sosyal medya paylaşımlarına gidildiğinde dahi bu rahatça görülebiliyor. Türkiye ve Kürdistan halkları yoksullaşma krizi içinde öyle bir yerde ki çocuk işçilik haberlerine bakıp “Keşke çocukluktan beni de verselerdi” diyecek halde. Çocukluktan itibaren emeğinin patrona sunulmasını gelecekte aç ve evsiz kalmamak için tek seçenek olarak görür hale getirilmiş.
Program dahilinde en çok öne çıkan 7. ve 8. sınıflarda yani 12 ve 13 yaşında, öğrencilerin mesleki eğitime yönelimini yaratmak için ve üretime ortaokul sıralarından başlamaları için zanaat atölyeleri kurulması kararı. Hem mevcut ortaokulların kendi bünyelerinde zanaat atölyeleri kuruluyor hem de meslek liseleri bünyesinde ortaokul sınıfları açılıyor. Zanaat atölyeleri uygulamasına daha belge açıklamadan önce, yaz sürecinde başlandı. 2024’te ortaokul 7. sınıftan itibaren öğrencilerin katıldığı “zanaat atölyeleri”, 18 ilde 271 okulda 129 kurs programı ile başladı. Bu mesleki eğitimi daha da çocuklaştırma sürecine katkı sağlamak amacıyla mesleki ortaokulların pilot olarak hangi kentlerde açılacağı geçtiğimiz hafta açıklandı: Bursa, Sivas, Konya ve Burdur. Dört kentin de burjuvazinin tarihsel olarak sömürü merkezi olarak gördüğü ya da yeni atılımlar yaptığı yerler olduğu gözden kaçmamalı. Mesleki eğitimin ortaokula kaydırılmasının nedeni olarak mesleki eğitime mesafelilik konuluyor. MEB, öğrencileri ortaokul sıralarından mesleki eğitime alıştırmak istediğini söylüyor. Böylece çocuk işçilik ve köleleştirme yaşı 12’ye iniyor. Sermaye yalnızca liselilerin değil ortaokul çağındaki çocukların üreteceği artı değere de gözünü dikiyor. Bunun için ortaokullarda rehberlik servislerine, mesleki eğitime ikna etme çalışmaları atölyeleri konuluyor. Aileler çok özel ele alınıyor, ailelerin rehberlikler yoluyla çocuklarını mesleki eğitime vermesi için ikna edilmesi amaçlanıyor. Bu ikna için mesleki eğitimin “avantajları”nı anlatan grafikler, animasyonlar yapılması, ailelere özel teşviklerin verilmesi de planlanıyor. Mesleki eğitime en çok öğrenci çıkaran ortaokullara özel teşvikler sunulması da ortaokul idarelerinin programa entegre edilmesinin bir adımı. Cumhurbaşkanlığı İletişim Ofisi tarafından liselilerin sertifika programlarına katılımı ve patronlarla iş gücü buluşturulması için açtığı iş bulma tabanı Üni-Veri’ye Lise-Veri de ekleniyor. Bu uygulama ile liseliler de patronlar için online bir katalog haline getiriliyor. Kişisel gelişim ve yaşamı genç yaştan yakalama hikayeleri ile, kâr oranlarının düşüşünün önünü alamayan kapitalizm kölelik kataloğuna böyle sayfa daha açıyor.
Türkiye Yüzyılı Maarif Eğitim modeline geçişin en net emareleri yine bu belge ile mesleki eğitim politikasına yansıyor. Geçtiğimiz yıllarda sömürüyü katmerlendirmek için sıkça kullanılan “usta-çırak tipi mesleki eğitim” bir formata kavuşturuluyor. Mesleki eğitimde ahilik sisteminin kazanılması vurgulanıyor. Anadolu Selçukluları ve Osmanlı dönemindeki esnaf teşkilatları tipinde çalışmaya öykünmenin birkaç nedeni var. Birincisi, programda sıkça dillendirilen “fütüvvet”. Ahilik sisteminde bir erdem olarak dünya malında gözü olmamak, alçakgönüllülük, dünyadaki sorunlar karşısında dirayetlilik anlamına gelen bu kelime ile böylece sendikasız, güvencesiz, haksızlık karşısında sesini çıkarmayan ve bunu erdem sayan, dünya malı yani kapitalizmin kârının ürünlerinden herhangi hak talebi olmayan özetle manevi anlatılar zemininde sindirilmiş, patrona itaatkar bir çocuk işçi kuşağı yaratılmak isteniyor. Fütüvvet ehli olan meslek sahiplerinin meslek liseleri ve MESEM’lerde konferanslar ve söyleşiler düzenlemesi, ahiliğin “manevi dünyası”na dair geziler ve eğitimlerin GSB tarafından yapılması yine değindiğimiz sistematize edişin adımları. Sesini çıkarmama ve itaat ile birlikte kapitalizmin en sahici taleplerinden biri olan rekabet de özel olarak vurgulanıyor. Meslek liseleri ve MESEM’ler arasında uluslararası ve ulusal yarışmaların yapılması, okullar içinde öğrencilerin sıralamalara oturtulması, daha çok üretime daha çok ödül uygulamaları ile kendine ve sınıfa yabancılaşmış, bencil ve rekabetçi bir karakter de kazandırılmak isteniyor. Fiziken köleleştirilmiş, ideolojik olarak ise buna gönüllüce ikna olmuş, isyan damarı bütünüyle sökülüp atılmış bir işçi kuşağının bugünden yaratılması böylece maddelere oturtuluyor.
Rejimin politik İslamcı karakterinin çocuk işçiliği ile bağı yalnızca müfredat ile de sınırlı kalmıyor. Çocuk işçiliği teşvik için camiilerden vaazlar verilmesi, hutbelerde bir bölüm ayrılması da son dönemde Antalya örneği ile gördüğümüz şekilde başladı. Akdeniz Sanayi Sitesi Başkanının talebi üzerine, vaazlarda “mesleki eğitiminin önemine” dikkat çekilecek. Camii cemaatlari sohbetlerinin, imam vaazlarının bütünüyle AKP-MHP faşizminin propaganda ve kitlelerin rızasını inşa etme yerleri olduğunu bildiğimizden ailelere verilen bu vaazlar da iktidar politikası ile oldukça uyumlu.
Savunma sanayii ile mesleki eğitim işbirliğinin güçlendirilmesi de programın önemli maddelerinden birini oluşturuyor. Bundan iki yıl önce pilot savunma sanayii meslek liseleri ile başlayan birliktelik şimdi MESEM’lere de kaydırılıyor ve yaygınlaştırılıyor. Savaş ekonomisine tarihinin en büyük bütçesini ayıran iktidar, buradaki işçi ihtiyacını da çocuklardan karşılamaya yöneliyor. Böylece aynı zamanda iktidarın derinleştirerek yürüttüğü işgalci savaşa ve kendi emeği ile de parçası olan bir işçi gençlik kitlesi oluşturuluyor. Pilot meslek liselerinde gördüğümüz; liselerin parçalarını ürettikleri silahları kullanım alanında görmek için işgal bölgelerine götürülmesi, Milli Savunma Bakanlığı ziyaretleri önümüzdeki dönem de sıklaşacak ve aynı zamanda teknolojinin yeni gelişimi ile bütünleşme adı altında derinleşecek gibi duruyor. Köleleştirilen gençliğin öfkesinin milliyetçilik ve şovenizm ile bütünen silikleştirilmesi ve savaşın paydası haline getirilmesi de program ile bir hedef olarak konuluyor. İktidarın mesleki eğitim politikasında attığı adımlar dönemin en canlı ve güncel gündemlerinden biri. Hemen hemen her gün yeni bir yapısal kararla yönetilen ve çok sıkı denetlenen bu politikayı takipte, derinleşmede ve cevap olmakta köklü adımlar atmak, gençlik hareketinin yönünü de buraya kırmak zorundalığındayız.