Avuçlarımızda Ellerinin Gölgesi Dolaşan – Tolhildan Tekman

Kavga kesintisizdir, yoldaşımızdan biliyoruz. Kavga ile tanışmak ve içinde yoğrulup ona yanıt olmak arasındaki çizgi görünmez haldedir. Kavga, gençlik ile, işçiler ile, kadınlarla birdir, ondandır, içindendir. İşkencehanelerin ve zindanların içinde irade ile birdir. Tuncay Yıldırım yoldaş da mücadelenin her alanına komünist iradeyi taşıyan ve bunu Kürt halkının isyana durduğu 21 Mart 2002 Newroz gününe kadar sürdüren bir önder ve bir nefer idi. Onurlu ve adil bir yaşamın penceresinden bir kere dünyayı seyrettiğimiz vakit düzenin alabildiğine çürümüş vaziyetinin gözümüze ne kadar da yoğun geldiğini biliriz, sosyalist bilinç bize bunu bahşeder. O yoğunluğun ağırlığı ile birbirimizi buluruz, yoldaş oluruz. Artık düzen arkadaşlıkları önemini yitirmiştir. Biliriz insanlar hazır ve nazırdır bizi beklerler, onlara anlatacağımız çok şey vardır. Artık isteriz her dokunduğumuz insanın bir düşü olsun. Tuncay yoldaş da inşa ettiğimiz bu yeni dünyanın her köşesinde yeni düşler yaratmayı görev edinmişti. Şimdi onu anlatmak ve onu anlamak bizler için bir onurdur. Şehitlerimiz bizlere bu onuru da öğretiyor.

1971 yılında Çanakkale’nin Bayramiç ilçesinde doğdu. Başarılar ile dolu bir ilk-orta ve lise öğrenim hayatı geçirdi Çanakkale ve Balıkesir şehirlerinde. 1989 yılında Uludağ Üniversitesi Sınıf Öğretmenliği bölümünü kazandı ve devrimcilik yılları okul sıralarında başladı. Gençliğin ateşi bir düş ile birleştiğinde sessiz, sade bir devrimci olan yoldaşın içinde büyüyen Newroz, an oldu sığmadı kampüslere. Bursa’nın öğrencileri de bilirdi onu işçileri de. Son sınıfa geldiğinde Parti’sinin yaptığı görevlendirme doğrultusunda tereddütsüzce okuldan ayrıldı ve bir süre fabrikalarda çalıştı, profesyonel devrimcilik yılları da böylece başladı. Yürüttüğü çalışmalar devrimciliğini derinleştirdi, sıcak ve güven veren kişiliği ile yeni görevlere hep hazırdı artık. Birlik Devrimi ardından yeni görev alanı Eskişehir’e bir an bile düşünmeden taşıdı azmini. Eskişehir çalışması sırasında Bilecik ve Bozüyük’te de işçi sınıfı ile buluştu. Yıl 1996 olduğunda bu kez İstanbul’da olması gerekiyordu. Çalışma alanı Anadolu yakası olmasına rağmen metropolde Tuncay yoldaşın sesinin duyulmadığı tek bir yer yoktu. 1997 Ekim ayına geldiğimizde Adana’da gözaltına alınarak tutuklandı. Faşizm onu önce Adana’da sonra da Antep’te, İskenderun’da, Konya’da, Burdur’da, Bergama’da ve Buca’da parmaklıklar ardına aldı. Burdur Hapishanesi’nde 5 Temmuz 2000 yılında gerçekleşen katliamdan sağ çıktı. Hapishane müdürü, yoldaşın suratına “Burayı da Ulucanlar’a çevireceğiz.” diye bağırıyordu salyalarıyla, ancak zamanla görecekti ki Tuncay yoldaşın iradesini bezeyen ateş bir an olsun kavrulmaktan vazgeçmemiş. Yaralı halde Bergama Özel Tıp Hastanesi’ne sevk edildiğinde diğer tutsaklar ile birlikte hapishanede neler yaşadıklarını kamuoyuna duyurmak istedi. Hapishanede çektikleri fotoğraflar, gazetelerde yayımlanınca haklarında Adalet Bakanlığı’nca disiplin soruşturması açıldı. Tüm tutsaklar on beşer gün hücre cezasına çarptırıldılar. Tuncay yoldaş bu cezayı kabul etmedi ve 26 Temmuz tarihinde hapishane idaresi onu ve diğer 70 tutsağı Buca Hapishanesi’ne sevk etti. Tarih katliam gününü gösterdiğinde, 19 Aralık’ta yoldaş Buca Hapishanesi’ndeydi. Katliama burada tanık oldu, işkenceye maruz kaldı. Yaralı halde Kırıklar F Tipi Hapishanesi’ne sürgün edildi.

Tuncay yoldaş, katliamın ardından devletin F tipi hapishane saldırısına karşı başlatılan ölüm orucu direnişinin altıncı ekibinde yer aldı. Okul sıralarında yarattığı ateş gün oldu büyüdü, dostlarına, işçi sınıfına ve yurdun dört bir yanına seslenen bir mücadele örneği olarak yaşadı hayatını. Şimdi hapishanede direniş olunca vakit, genç ve diri bedeni onun için bir mücadele aracıydı. Onlarca yoldaşı gibi canına sarıldı, bedenini bir silah eyleyerek ölüme yatırdı. Halkı için, halkı duysun ve direnişi omuzlayarak büyütsün diye! Direnişinin 201. gününde, 14 Şubat 2002 yılında tahliye edildi ve eylemine İzmir’deki direniş evinde devam etti. Direniş evinde, direnişinin 23. gününde 21 Mart 2002’de, Kürt halkının bayramında şehit düştü. Newroz’da canla başla halaya durdu.

Şimdi onun adı sevdadır. Yiğitçe yaşanan ömür sürmek ve bir amaca adanarak yaşamak… Yaşamı idrak etmek ve onu anlatmak… Anlatmayı o kadar istemek ki ince bedenlerin gözlerinden taşan tek bir yakınma görememek… Sessizce göçüp gidenlerin kavgası büyük yankılanır. Hepsinin de adı sevdadır. Sevdalıların halayı uçsuz bucaksız uzanır, bizden binlerce vardır. Tuncay yoldaş da bir mendil taşıyıcıdır. Cenazesine katılan yoldaşlar ailesinin onun bunca sevilmesine ve sahiplenilmesine mutlu olduğunu anlatır. Baba Yıldırım “Hepiniz bizim oğullarımız ve kızlarımızsınız.” diyerek bütün yoldaşlarımıza, mendil taşıyıcılara sevgisini ifade etmiştir.

Adana’da o dönem her hafta düzenlenen oturma eylemi 22 Mart’ta Tuncay Yıldırım şahsında yapıldı. Karanfiller ile süslenmiş ve “Daima bizimlesin, daima seninleyiz.” yazılı fotoğraflarıyla, devrimci tutsakların taleplerini içeren dövizler yan yana taşındı. Yunanistan’da, Almanya’da, nice sokaklarında dünyanın adı yaşatıldı, ağızlarımızda slogan oldu. Çok sevdiği “Uğurlama” parçasıyla anıldı yoldaş. Sokaklarda, konsolosluklar önünde, otoyollarda eylem oldu kaldırdığı yumruğunu bizimle, bir daha hiç inmemek üzere.

Çok sevdiği bir şiiri yoldaşları cenaze töreninde okumuş, demişler ki ardından,

“o mükemmel bir kafa, mükemmel bir yürek

yumruklarıyla erkek,

gözleriyle çocuktu.

hudutsuz ve allahsız bir baştı o.

yoldaştı o…

düşmanlar kına yaksın

dostlar girsin saflara

sen gözyaşı göstermeden ağlayacaksın

gece gelen telgraflara”

Avuçlarımızda ellerinin gölgesi dolaşıyor yoldaş, sımsıkı tutacağız ve devam edeceğiz senin düşlerini yarınlara taşımaya. İnce bedeninin taşıdığı gücü ve sıcaklığı hissediyoruz. Ölümsüzlüğün sualsizdir.