Bireycilik ve Tasfiyecilik Karşısında 30 Yıllık Yürüyüş – Berçem Hêvî

Burjuvazi, ezilenlerin çatışmacı pozisyona gelmesini engellemek ve mevcut üretim ilişkilerini sürdürme gayesiyle ideolojik bir inşaa çalışması içerisine girer. Bu yönüyle burjuva ideolojisi, bireyin maddi sorunlarının yorumlanmasında ve çözüm olarak sunduğu reçetelerde doğasına uygun olarak burjuvazinin çıkarına ve amaçlarına uygun hareket etmek zoru içerisindedir. Burjuva ideolojisi, bireycilik anlayışını öne çıkararak bireyi özgürleşmenin merkezi olarak yüceltir ancak bu yaklaşım, bireyin yaşadığı sorunları toplumsal ilişkiler ve kapitalizmin yarattığı çelişkilerden kopararak yalnızca bireyin omuzlarına yükler.

Politik tasfiyeciliğin bir yönü, toplumun parçası olarak bireylerin zihninde örgüt ve örgütlülük fikrinin tasfiyesidir. Örgüt ve örgütlülük fikrinin tasfiyesi, özü itibariyle devrim fikrinin tasfiyesidir. Bireyleri etken kolektif bir özne olmaktan kopararak, edilgen bir pozisyona iten bu tasfiye saldırısı bireycilik kavramıyla somutlaşır. Bireyin gerçek özgürlüğü, kapitalizmin yarattığı edilgenlikten kurtulup aktif bir özne haline gelmesiyle mümkündür. Kapitalizmin eşitsizliklerine öfke duyan bireylerin önünde iki seçenek vardır: Ya bireycilik tuzağına düşüp kendi yaşam koşullarını geçici olarak iyileştirmek üzere beyhude bir çabaya girişecekler ya da kapitalizme karşı örgütlü mücadeleye katılarak özneleşecekler. İkinci yol, zorlu ve çetin bir mücadeleyi gerektirir. Bu yol sadece örgütte yer almayı değil, aynı zamanda mücadelenin sorunlarını anlamayı ve çözüm üretmeyi de kapsar. Birey, ancak ezilenlerin kurtuluşu için düşünerek, eyleyerek ve mücadele ederek gerçek kimliğine kavuşabilir. Özgürlük, yalnızca kolektif bir örgütlenme içinde özneleşmekle mümkündür. Kapitalizmin bireyselliği öne çıkaran ve toplumsal bağları zayıflatan ideolojik kuşatması karşısında, örgütlü mücadelenin önemi her zamankinden daha belirgin hale gelmiştir. Burjuvazinin ideolojik saldırıları, bireyci eğilimlerin güçlendirilmesinin yanı sıra örgütlü mücadele dinamiklerine yönelik politik tasfiyeci saldırıları da içerisinde barındırır.

Son dönemde emekçi sol harekette yasallığa sıkışma ve reformist eğilimlerin güçlenmesi gerçekliği bu tasfiyeci saldırıların güncel yansımasıdır. Devrimci yapıların yalnızca yasal çerçevede var olmaya çalışması, tasfiyeciliğin bir göstergesidir. Yasallıkla sınırlanma, illegal örgütlenmelerin gerilemesi ve tasfiye edilmesi süreciyle paralellik göstermektedir. Devlet terörünün etkisiyle devrimci öncülük zayıflarken tasfiyecilik devrimci iddiaların havada kalmasına neden olmuştur. Tasfiyeciliğe karşı ideolojik mücadele yükseltilmeli ve devrimci varoluş yeniden üretilmelidir. Faşizme ve tasfiyeciliğe karşı devrimci öncülük ve sınıf mücadelesinin sürdürülmesi, devrimcilikte ısrar anlamına gelmektedir.

Gençlik hareketinde belirginleşen popülizm ve dar grupçu eğilimler, tasfiyeciliğin bir başka yansımasıdır. Bu eğilimler, stratejik ve ideolojik tutarsızlıklar yaratarak hareketin geniş kitlelere ulaşmasını engellemektedir. Bununla birlikte yine tasfiyeciliğin önemli görüngesi olarak yasal devrimcilik anlayışı, faşizme karşı etkili bir mücadelenin önünü tıkamakta ve gençlik hareketinin dar bir çembere sıkışmasına yol açmaktadır.
Elbette ki emekçi sol harekette ve tartışmakta olduğumuz gençlik hareketinde belirginleşen tasfiyecilik dalgasını tartışırken tarihsel olarak tasfiyeciliğin gelişiminden ayrı düşünemeyiz. 90’ların başında Sovyetler Birliği’nin çöküşüyle birlikte burjuva ideolojisi “bir tarihin sonu”, “Sosyalizm bitti!” tezlerini öne sürüyordu. Tasfiyeci kuşatma sosyalizmin hayal, devrimci iktidar perspektifinin hayalperestlikle eşdeğer görüldüğü bir dönemde kendine geniş bir yayılma alanı buldu.

Dünyanın dört bir yanındaki karşı devrimci güçlerin “devrimin yenilgisi”ni öne sürdüğü böylesi karanlık bir dönemin içinde Birlik Devrimi doğdu. Birlik Devrimi, devrimci hareketin yaşadığı içe dönme ve tasfiyecilik krizlerine ideolojik, politik ve örgütsel bir yanıttı. Birlik Devrimi, ezilenlerin mücadelesine yeni bir soluk getirdi. 10 Eylül 1994’te Kürdistan’da gelişen cepheyle ilişki kurarak Türkiye’de de bir cephe açmak, devrimci hareketin Kürdistan devrimiyle ilişki kurmaktan kaçınmasına karşı bir pratik özeleştirel bir karşılık olarak tarihe geçmiştir.

Devrim; bu ihtiyaç, zorunluluk ve çözüm denkleminde atılıma geçen komünistler, Türkiye ve Kürdistan devrimlerinin haznesine başarıyla tamamlanmış bir “birlik” deneyimi bırakmıştır.
Komünist öncü, Türkiye ve Kürdistan devrimlerinin birleşik stratejisini geliştirerek devrimci mücadelenin araçlarını geniş kitlelerle buluşturmayı başarmıştır. Türkiye ve Kürdistan birleşik devriminin özgün stratejisini yaratarak ve devrimci mücadeleyi büyüterek geniş kitleleri faşist diktatörlük karşısında örgütlemek ve öznesi haline getirmek amacıyla çeşitli mücadele araç ve yöntemlerini aynı anda kullanan komünist öncü, kuruluşundan itibaren gençliğin örgütlenmesine özel önem vermiştir.

Komünist öncü, parti ve sosyalizm fikrini geniş gençlik kitlelerine ulaştırarak gençliği devrimci mücadeleye yönlendirmek, gençliğin kendi gündemleri etrafında faşist diktatörlüğe karşı saflaşmasını sağlamak, parti faaliyetlerinin dinamo kuvveti haline getirmek ve devrimin kadrolarıyla birlikte mücadeleci güçleri yetiştirecek bir okul olarak örgütlemek amacıyla “ideolojik bağlılık, örgütsel ve politik bağımsızlık” ilkesine dayalı bir örgütsel form yaratarak Komsomol’u kazanmayı başarmıştır. Devrimci mücadelenin en dinamik ve coşkulu bileşeni olan gençlik, toplumsal mücadelenin geliştirilmesinde önemli bir rol oynamış ve Birlik Devrimi’nin başarısında da büyük katkılar sağlamıştır.

Birlik Devrimi’nin ilk yıllarında, partinin büyük bir çarpışma içinde olduğu 1995 Gazi Ayaklanması’nda, gençlik, barikatlarda saf tutarak üniversitelerde ve diğer mahallelerde ayaklanmayı yayma çabasında bulunmuştur. Ayrıca, gözaltında kayıplar mücadelesinin simgesi Hasan Ocak’ın bulunması için “Sağ aldınız, sağ istiyoruz!” kampanyasını liseler, üniversiteler ve kent merkezlerinde örgütleyen temel kuvvetlerden biri olmuştur. Yine 96’da, YTÜ’de başlayan üniversitelerin özelleştirilmesine ve harç artışlarına karşı yapılan öğrenci eylemleri, gençlik örgütünün başarısını ve Birlik Devrimi’nin yarattığı mücadele tarz ve çizgisinin etkili olduğunu gösterir. 96’dan günümüze kadar, gençlik, faşizme karşı mücadelenin çeşitli dönemeçlerinde öncü ve birleştirici bir çizgiyle mücadeleyi büyütmeye ve partiyi geniş kitlelere ulaştırmaya çalışmıştır. Komsomol, 96-2000 ölüm orucu direnişlerinin sokakla buluşturulması, 1 Mayıs ve Taksim direnişleri, 8 Mart ve 25 Kasım eylemleri gibi birçok politik kavşakta aktif rol almıştır. Ayrıca, 2004 NATO direnişi ve 2008 IMF toplantılarına karşı yürütülen mücadelede, akademik-demokratik üniversite talepleriyle birlikte 6 Kasım YÖK karşıtı protestoların örgütlenmesinde ve Kürt ulusunun özgürlük mücadelesi başta olmak üzere tüm ezilen ulus ve inançların mücadelesinin büyütülmesinde etkili bir güç olmuştur. 2015 Kobanê İnşa Kampanyasıyla Rojava Devrimi ve Gezi Ayaklanması arasında birleşik bir köprü kuran gençlik, Suruç’ta Sosyalist Gençlik’e yönelik kitle katliamı karşısında 9 yıldır “Suruç İçin Adalet Herkes İçin Adalet” kampanyasını büyütmüş, katliamın her yıl dönümünü faşizm ile hesaplaşma gününe dönüştürerek gençlik hareketine birleşik bir mücadele zemini kazandırmıştır.

Gençlik, politik ataklığı ve örgütsel devinim gücüyle 30 yılı deviren tarihimizin her kesitinde devrimci saflarda öne atılarak mücadelenin nitel ve nicel sıçrayışına katkıda bulunmuştur. Tasfiyeci eğilimlerin gençlik kitleleri ve örgütlü bileşenlerine verdiği darbelere karşın örgüt modelinde ısrarcı olmuş, güncelle buluşturmaktan ise geri durmamıştır. 30 yıllık bu tarih, gençliğin devrimci mücadelesinin sadece kendini değil, toplumsal mücadeleyi de büyütme yolunda ilerlediğini ortaya koymaktadır. Gazi barikatlarından Rakkâ siperlerine, Gezi Direnişi’nden Serêkaniyê’ye uzanan bir tarihin yazıcıları, 30 yıllık mücadele deneyimiyle yapıcılar, bireycilik ve tasfiyecilik karşısında örgütlü devrimci mücadeleyi yükseltmeye çağırıyor. Birlik’in mayası ve ateşi hala canlı, hala güncel. Çağrıya kulak verme sırası ise bizlerde. Mücadeleye, mücadeleyle zafere!