AKP-MHP faşizmi katliam yasasının geçirilmesinin ardından bir bir sokakta yaşayan köpekleri hedef alıyor, tüm sokakta yaşayan köpekleri barınağa hapsetmeyi hedefliyor. Her güne farklı bir katliam için toplatma ya da barınak skandalı ile uyanan bizler ise köpekleri barınaklara hapsetmenin katliam olduğunu bilinciyle “Barınak demek katliam demek!” sloganıyla meydanlardan, sokaklardan sesimizi yükseltiyoruz. Bu yazıda yasanın köpekleri hapsetmek istediği barınakları ele alacağız.
“Boş arazi” olduğu düşüncesiyle insan yerleşim bölgelerine dönüştürülen yerlerin aslında boş olmadığı, tam tersine bitki ve hayvan türlerinin yaşam alanları olduğu insan merkezci bakış açısıyla çağlar boyunca göz ardı edilmiştir. Kent kimliğini yansıtan kamusal bir yaşam ve etkileşim alanı olarak tanımlanması gereken sokaklar artık güvensiz, tanımsız, sıkışık, yabancılaşmış, yaşam şartlarının imkansıza yaklaştığı mekânlar haline gelmiştir. Bu yüzden sokakta yaşayan köpekler için barınacak yeri olmayan, sahipsiz, başıboş gibi nitelemeleri reddediyor, bugün bildiğimiz biçimde yalnız insan için inşa edilen sokakların öncesinin, doğanın ve kamusal alanların zaten onların evi olduğunu ifade ediyoruz. Nasıl bir yerde doğan, büyüyen ve yaşayan bir insan o mekâna ait olarak tanımlanıyorsa (yani oralıysa) sokakta doğan ve doyan hayvanlar da sokağa aittir. Bu doğrultuda hayvanların yeri barınaklar değil sokaklardır. Elbet bugün sokakların da hayvanlar için elverişli, güvenli, doğalarına uygun olmadığı açıktır fakat ölümden başka bir şey ifade etmeyen barınak seçeneği karşısında bugün yaşam hakkına sınırlı da alan açan sokaklar için mücadeleyi büyütmekteyiz.
Düşmanlığın Yapay Temelleri
Son yıllarda özellikle iktidar yanlısı troll hesaplardan yapılan sosyal medya paylaşımlarıyla sokakta yaşayan köpekler bir sorun olarak gösterildi. Trafik kazaları, kuduz vakalarında artış, çocukların güvenliği gibi esasen altı dolmayan argümanlarla, sokakta yaşayan köpeklerin katledilmesine karşı olanlara insan ve çocuk düşmanı yaftalamaları yapıldı. Bu özel yürütülen ve bizleri katliama ikna etmeye çalışan haber ve veri bombardımanı incelenmeli. Örneğin, bir hayvana çarpılması ile gerçekleşen ve insan ölümü ile sonuçlanan trafik kazalarında sayısal veriler kullanılırken ne kadarının yaban hayvanı, kedi ya da sokak köpeği olduğu belirtilmiyor. Açıklama verilmediğinden de okuyanları tüm kazaların sokakta yaşayan köpekler nedeniyle olduğu algısına itiyor. Diğer argüman olan kuduz vakasına bakmak gerekirse de Türkiye’de hiçbir veriye göre kuduz vakası sayısı artmamaktadır, aksine azalma eğilimindedir. Artış gösteren sınırlı veriler ise kuduz şüphesiyle Sağlık Bakanlığı’na bağlı kuruluşlara başvuran kişi sayılarına aittir. Bunun nedeni ise kuduzun bir salgın haline gelişi değil, daha çok insanın kuduz aşısına karşı bilinç kazanması ve tetkik için başvuruda bulunmasıdır. Buna ek olarak, aşılı kedilerin tırmalaması, köpek dışkısına temas gibi nedenlerden kaynaklı kuduz aşısı olan insanlar da bu arttığı ifade edilen rakamlara dahiller. Nitekim, herhangi bir hayvan teması olmamasına rağmen korku ya da tedbir nedeniyle de insanlar kuduz aşısı yaptırabiliyorlar. Bunların paylaşılmayarak yalnızca “artış”ın ortaya konulması ile sokakta yaşayan hayvanlar tekrar tekrar hedefleştiriliyor.
Katliam yasasını meşru göstermek için kullanılan “çocukların güvenliği” argümanı ise tamamen insanların çocuklara olan duyarlılığını kullanarak hayvanları hedef göstermeyi amaçlamaktadır. Farklı ülkelerden videolar, eski olaylar, kırpılmış bazı fotoğraf kesitleri troll hesaplar tarafından gündeme sokulmakta ve manipülasyon yapılmaktadır. Birçok kırpılmış video incelendiğinde saldıran köpekleri çoğunlukla çocukların kışkırttığı görülmektedir. Burada sorun sokaktaki hayvanlar değil, çocuklara canlılarla birlikte yaşamı öğretememiş olmak, onlara hayvan sevgisini aşılayamamış olmaktır. Bu argümanlar sadece katliam histerisi ile yanıp tutuşan iktidarın toplumu galeyana getirmeyi amaçlayarak kurduğu dayanıksız argümanlardır.
Barınaklarda Tablo Nasıl?
2004’ten beri yürürlükte olan 5199 sayılı yasada yapılan değişiklikle “geçici hayvan bakım evi” tanımı, sokakta yaşayan hayvanların toplanıp sahiplendirilinceye kadar tutulacağı alanlar olarak değiştirildi. Özetle 5199 sayılı kanundaki “kısırlaştır, aşıla, yerine bırak” ilkesi terk edilerek “yakala, tut, sahiplendir(me), öldür” yöntemine geçiş yapıldı. 2004’ten bugüne kadar yürürlükte olan yasaya göre hayvanlar geçici bakım evlerinde hasta ise tedavi edilir değilse kısırlaştırılır ve aşılanır daha sonra 10 gün süre ile sahiplendirme ilanı açılır, bu 10 gün içerisinde sahiplenilmezse alındıkları yere bırakılırlardı. Yasanın kendisi bilimsel olmasına rağmen sorun uygulanmamasıydı.
Kanuna göre 25 binden fazla nüfusu olan tüm belediyelerin geçici bakım evinin olması zorunluluk olmasına rağmen bu zorunluluğa sahip 494 belediyeden sadece 194’ünün geçici hayvan bakım evi var. Toplamda ise 1390 belediyenin sadece 237’sinde geçici hayvan bakım evi bulunuyor. Hayvan bakım evlerinin toplam kapasitesi ise 105 bin. Bu veriler bize gösteriyor ki yeni yasa ile birlikte, tahminlere göre sayıları 4-10 milyon aralığında olan köpekler, 105 bin kapasiteli barınaklarda hapsedilecekler. Yalnızca bu cümle ile bile katliam yasasının ara iki basamağının atlanacağı görülmektedir. Bu yasa ile “tut- sahiplendir” mümkünatsızdır. Veriler bize yalnızca “yakala- öldür” şeklinde uygulanacağını böylece gösteriyor.
Barınaklarda yaşanan kurumsal şiddet ve sokaklardaki tekil şiddetin yeni yasa çıktığından itibaren arttığını hepimiz gözlemlemekteyiz. Yaşama düşman yasadan ve uygulayıcısı mahkemelerden güç alan katiller her gün yeni bir hayvan katliamı yapıyorlar. Barınaklar tecrit, toplama ve ölüm kampı olarak işlev görüyor. Söz konusu barınaklarda gerçekleşen birçok suç belgelenemediği gibi belgelenen suçlarda dahi yetkililer adli işlem uygulamıyor. Barınaktaki hayvanların çoğu barınak çalışanları tarafından maruz bırakıldıkları açlık, viral hastalıklar, hipotermi, yanlış tedavi ve hayvan istismarı nedeniyle uzun yaşayamıyor veya doğrudan öldürülüyor. Neredeyse barınağa giren sağlıklı hayvanların tamamı dahi barınak koşulları nedeniyle hastalanıyor. Yeni yasa ile sokaktaki tüm köpekler toplatılarak bu barınaklara yerleştirilecekler. Bu barınaklar ne yeterli kapasiteye ne temiz bir ortama ne de yeterli eğitimi almış hayvan dostu çalışanlara sahipler. Niğde, Konya, Altındağ, Beykoz gibi bir sürü barınakta tanık olduğumuz katliamlar bunu bizlere zaten göstermektedir.
Barınakları ölüm kapı olmaktan çıkaracak olan adımlardan biri de hayvanların metalaştırılarak yapay üretime tabi tutulmasının engellenmesidir. Bu yapay üretim zinciri kırılmadığı sürece sokaklarda her daim terk edilmiş hayvanlar ve barınak zorundalığı olacaktır. Bu açıdan ele aldığımızda ise aslında çözüm ortada: Cins üretimini yasaklayarak insanları sokaktaki hayvanları sahiplenmeye teşvik etmek ve popülasyonun %70’ini kısırlaştırarak popülasyon artışının önüne geçmek. Aslında yapılması gereken eski 5199 sayılı yasanın uygulanması ve cins üretiminin yasaklanması konusunda sözden çıkarak eyleme geçmektir. “Kısırlaştır, aşılat, yerinde yaşat” metodu güçlendirilerek uygulanmalıdır.
Sokakta yaşayan köpekleri katliamdan kurtarmak için sokaktaki mücadele en önemlisi ve en öncelenmesi gerekendir. Bu yüzden “Yasayı sokakta biz yazacağız” diyoruz. Tüm gençliği ise milyonlarca canı kurtarmak adına eylemlere, kitlesel yürüyüşlere, nöbetlere, barınak işgallerine çağırıyoruz.