Mayıs Ayı Şehitlerinin İzinden Birleşik Devrime! – Berçem Hêvî

Mayıs ayı, dünya devrim tarihinde olduğu gibi Türkiye ve Kürdistan coğrafyasında da kavganın doruğa yükseldiği, direniş ateşinin harlandığı bir ay olarak devrimci hafızamızda yer buluyor. Mayıs ayına bu niteliği kazandıran 18 Mayıs, takvimsel bir gün olmanın ötesinde birleşik devrim mücadelesindeki değerini İbrahim Kaypakkaya, Haki Karer ve Dörtler’ in (Ferkat Kurtay, Eşref Anyık, Mehmet Zengin ve Necmi Öner) devrimci önderlik çizgisi ve öncü devrimciliğinden almaktadır.

Ser Verip Sır Vermeyen Komünist İbrahim Kaypakkaya
“Türkiye’nin geleceği çelikten yoğruluyor. Belki biz olmayacağız ama bu çelik aldığı suyu unutmayacak…”
68 Kuşağının devrimci hareketini önderlerinden “ser verip sır vermeyen” çelikten irade ve teslimiyetçiliğe karşı direnişiyle tarihe kazınan İbrahim Kaypakkaya bu sözleri işkencede katledildiği Diyarbakır zindanlarında söylemişti. Kaypakkaya, faşizme teslim olmayışı, devrimci mücadelede yıkıcı bir pratiği inşa eden gerilla mücadelesi yanında, devrimci pratiğine yön veren teorik politik kurucu adımları ile dönemin sosyalist hareketinin geri yanlarına karşı verdiği ideolojik mücadelesi ile 71 devrimci kopuşunun önderlerinden oldu. Keskin Kemalizm eleştirisi ve Kürt ulusal sorunundaki netliği ile dönemin uzlaşmacıktan ayrışarak Türkiye ve Kürdistan devrimine giden yolda yeni bir eşik açtı. Kaypakkaya yoldaş, Kürdistan Devrimi’nin ve Kürt ulusunun kendi kaderini tayin etme hakkının en berrak temsilcisi olması yanı sıra Türk egemen sınıfının Ermeni Soykırımı suçunu teşhir ederek azınlık hakları sorununu da ortaya koydu. Kaypakkaya, 24 Nisan 1972’de TİKKO’yu (İşçi ve Köylü Kurtuluş Ordusu) kurdu. TİKKO kurulduktan kısa bir süre sonra Dersim dağlarında gerilla mücadelesine başladı. Devrimin ayak seslerinin duyulması ile korkuya kapılan faşist Türk devletinin hedefi haline gelerek 24 Ocak 1973’te yaralı olarak yakalandı. 18 Mayıs 1973 tarihinde ağır işkencelerden geçerek Amed Zindanı’nda katledildi.

Haki Karer ve Direnişin Meşalesi Dörtler
Türk ve Kürt ulusunun mücadele birliğinin devrimci öncülerinden Haki Karer, 18 Mayıs 1977’de Antep’te kontraların komplosu ile, ajan suçlamasıyla Alaattin Kapan tarafından katledildi. Haki Karer Karadeniz’i bağrından gelip dilini ve kültürünü bilmediği Kürt halkının ulusal özgürlük mücadelesine omuz verişi ile coğrafyamızda Türkiye ve Kürdistan halklarının kader ortaklığı ve birleşik mücadelesinin temsilcilerinden biri oldu.

Türkiye tarihinin en karanlık dönemlerinden geçtiği 12 Eylül 1980 askeri faşist darbesi sonrasında katliam ve saldırıların en şiddetli biçimde yaşandığı Kürdistan topraklarında, işkence, kötü muamele, cinayet ve idamların merkezi Diyarbakır 5 No’lu Hapishanesi’nde tarihe Dörtler olarak geçecek Ferkat Kurtay, Eşref Anyık, Mehmet Zengin ve Necmi Öner bedenlerini direniş meşalesine dönüştürdüler. Dörtler, Mazlum Doğan’ın Newroz’da yaktığı ateşi harlamak üzere sömürgeci faşist rejimin işkence, katliam ve saldırılarına karşı bedenlerini ateşe vererek 18 Mayıs 1982’de fedai devrimciliği ve zindanların duvarlarını aşan bir direnişin neferleri oldular. Yangını söndürmek isteyen arkadaşlarına “Ateşi gürleştirin, üzerine su döken haindir.” diye seslenen Dörtler arkalarında şu notu bıraktılar: “Bu eylem kesinlikle halka anlatılmalı. Bu eylem Mazlum arkadaşın eylemidir. Mazlum’un takipçileriyiz ve eylem doğru anlaşılmalıdır. Eylem ihanet, teslimiyet ve baskıya karşı gerçekleştirilmiştir.”

“On binlerce Hasan var, güneşe uzanıyor.”
12-15 Mart 1995’te İstanbul’un Gazi Mahallesi’nde Alevi halkına yönelik gerçekleştirilen faşist katliama tepki olarak patlak veren Gazi Ayaklanması’nda camiye yürüyen kitlenin yönünü karakola çeviren Hasan Ocak yoldaş, Gazi Ayaklanması’ndaki öncü pratiği ve yiğit devrimciliği ile devletin hedefin haline gelmişti. Hasan yoldaş 21 Mart’ ta siyasi polis tarafından kaçırılarak 26 Mart’ta katledildi. İşkenceler boyunca adından başka hiçbir şey söylemeyen Hasan yoldaş, devrimci mücadele tarihinden, Kaypakkaya ve nice ölümsüzün ser verip sır vermeyen pratiğinin mayası ile yetişmiş bir komutan olarak bayraklaştı. Kaybedenler, katledenler ser verip sır vermeyen, teslimiyete karşı bedenlerini ateşe veren bir tarihin mirasçılarını yenemediler. Gözaltında kaybedilmeye karşı Hasan yoldaşın yoldaşları, ailesi ve arkadaşları ve kayıp ailelerinin canla başla verdikleri mücadeleyle Hasan Ocak bulunarak 19 Mayıs 1995’te görkemli bir cenaze töreni ile uğurladı. Onun mirasını bedenini yok ederek silmeye çalışanlar, simgeleşmemesi için bir mezar taşı bile vermek istemeyerek kaybedenlere cevap onun adından doğan ve bağ eğmeden yıllardır süren Cumartesi Anneleri ile verildi. Hasan Ocak Gazi’den taştı, Galatasaray Meydanı’nda kayıplara karşı mücadelenin mihenk taşı olarak sloganlara karıştı.

Her Takvim Yaprağında Ölümsüzlerimiz
6 Mayıs 1972’de ise Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan THKO’lu devrimciler olarak idam edilirken Türk ve Kürt halklarının bağımsızlık mücadelesini selamladılar. Filistin halkının işgalciliğe karşı mücadelesinden dersler alarak yoğruldular, Filistin kurtuluş mücadelesi ile nasıl eylemli bağ kurulur sorusunun yanıtını kendi yaşamları ile verdiler.

9 Mayıs 2017 tarihinde DAİŞ çetelerine karşı savaşırken Raqqa’da şehit düşen Ulaş Bayraktaroğlu yoldaş, Gezi Direnişi’ndeki barikatlardan, Rojava kantonuna taşıdığı devrimci pratiği ile enternasyonalist birleşik mücadelemizde Mayıs ayında bayraklaşan ölümsüzlerimize katıldı. Rojava Devriminin çağrısına kulak veren, Gezi’den çıkardığı derslerle yeni bir coğrafyada yeni bir devrimciliği var etmenin arayışıyla yola düşen Ulaş Bayraktaroğlu, devrimin ihtiyaçlarına yanıt olma ve devrimin zaferi için kendinden vermenin taşıyıcılığını yaptı.

18 Mayıs’ta İbrahim Kaypakkaya, Haki Karer ve Dörtler’in Türkiye ve Kürdistan devrimci mücadelesinde bayraklaşmalarının yanında Mayıs ayı coğrafyamız devrimcilerinin ölümsüzlüğe yürüyüş durağı. THKO’ dan (Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu) Sinan Cemgil komutasındaki gerilla birliğinin Kürecik Radar Üssünü basmak için yola çıktıkları sırada 31 Mayıs 1971’de askerlerle girdiği çatışma sırasında Sinan Cemgil, Alpaslan Özdoğan ve Kadir Manga Nurhak’ta vurularak şehit düştüler.

Mayıs ayı ve tarihin her bir anında pek çok devrimci şehit düştü. Daha adını bir çırpıda hatırlayamadığımız, bu ayın destanına karışan nicesi var. Kimisi işkence ile, kimisi vuruşarak son nefesini ezilenlerin kurtuluşu için verdi ancak ne işkenceler ne katliamlar direniş ateşini söndürmeye yetmedi. Ölümsüzlerin harladıkları ateş Ulucanlar’da, Dersim’de, Rojava’da karşılığını buldu, bulmaya devam ediyor. Farklı yıllarda, farklı tarihlerde, birbirlerinden belki de hiç haberdar olmayacakları coğrafyalarda toprağa düştüler ama özgürlük mücadelesinin insan ömrünü taşan kesintisizliğini, ortak bir tarihi var ederek gösterdiler.

Egemenler dün olduğu gibi bugün de Kürt ulusunun diline, kimliğine, değerlerine saldırıyor. Kürdistan’da işgalci-sömürgeci politikalarını sürdürüyor. Bir yandan Türkiye ve Kürdistan halklarını açlıkla, yoksullukla, geleceksizlik ile sınanırken bir yandan da ezilenlerin mücadelesini omuzlayan devrimciler tecrit altına alınıyor; gözaltı, tutuklama saldırıları ile sindirmeye çalışılıyor. Bugün, bu Mayıs’ta, Kürt ve Türk halklarının kader ve mücadele ortaklığının bilinciyle, “yumuşama” adı altında oynanan tiyatronun gerçeklikten kopukluğunu şu yüzüne çıkarmak, faşist saldırganlığı karşısında fiili meşru mücadele hattını yükseltme sorumluluğu omuzlarımızdadır. Mayıs şehitlerinden, İbrahim Kaypakkaya, Haki Karer ve Dörtler’in yaktığı ateşin izinden, teslim alınamaz bir kuşağın devrimci soluğundan beslenerek faşizme karşı Türk ve Kürt halklarının birleşik mücadelesini yükseltelim.