Dünyanın dört bir yanında kadın cinsine yönelik saldırılar artmaya devam ediyor. Bu saldırılar erkek şiddeti, erkek-devlet şiddeti ve şüpheli kadın ölümleri ile somutlanıyor. Güney Kore’de Telegram grupları üzerinden kadın ve kız çocuklarının taciz, tecavüz görüntülerinin satılması, Afganistan’da kadınların Taliban tarafından sokakta konuşmasının dahi yasaklanması, Filistin’de siyonist işgalcinin savaş boyunca önce kadın ve çocukları hedef alması, işgal hapishanelerinde Filistinli kadın önderlere işkence uygulanmasına tanıklık ediyoruz. Türkiye ve Kürdistan’da ise kadınlar erkekler tarafından her gün katlediliyor, 9. Yargı Paketi ile kadınlar “Kutsal Aile” garabetinin içine hapsedilmeye çalışılıyor. Yargıtay kararlarıyla kadınların tüm haklarına saldırılıyor, liseli genç kadınların mezuniyet törenlerinde neyi giyip giymeyeceklerine karışılıyor, çocuk istismarı yargı eliyle meşrulaştırılıyor. Dört parça Kürdistan’da ise kadın gazeteciler hedefleştirilerek katlediliyor. Son bir yılda kadın cinayetleri hem sayısal artışı itibariyle hem de işlenme biçimindeki uçlaşma ile çarpıcı bir tablo sunuyor.
Sessizliği Dağıtmak İçin Örgütlü Mücadele Şart
Erkek egemen faşist şeflik, genç kadınları şef tipi ailelerin içine hapsederek kadınları ehlileştirmeye çalışıyor. Bunun bazı somut görüngeleri genç kadınlar için kısmi özgürlük alanı olan üniversitelere gitmenin günden güne mevcut yoksulluk krizi ile zorlaştırılması, üniversiteye giden kadınların kampüste tacize maruz kalması, kayyum rektör saldırıları ile üniversitelerde edilgenleştirilmeleri ve okuyabilmek için çalışmak zorunda bırakılmaları. Genç kadınların fahiş zamlarla evde barınmasının imkansız hale getirilmesi, ışıksız yurt yollarında tacize uğraması, bozuk asansörlerde katledilmesi, niteliksiz KYK yurtlarına ya da ucuz diye tarikat yurtlarına yönlendirilme de yaşamın bir parçası haline gelmiş durumda. Tüm bunlarla baş edemeyen genç kadınlar gerisin geri aile evine dönmek zorunda kalıyor. Aile evlerinde baba polis, abi ise birer bekçi edasıyla kadınların başında dikiliyor. Her an denetleniyor. Kadınların cinselliği yasaklanıyor, öldürülme gerekçesi oluyor, cinsellik yaşadığını söyleyemeyen genç kadınlar cinsel yolla bulaşan hastalıkların tedavisini olamıyor. Tedavi imkanı bulsa bile erkek devlet kadınların muayene bilgilerini ailesindeki erkeklere gönderiyor. Aşı ile önlenebilir bir kanser olan rahim ağzı kanserine karşı vaatler dışında bir adım alınmıyor, ücretsiz olarak sunulmuyor.
Kadınların haklarına ve hayatlarına saldırılar karşısında kadın hareketinin durumu önem taşıyor. Neticede erkek egemenliğinin ve kurumlarının alanını daraltan örgütlenerek büyüyen kadın özgürlük mücadelesidir. Dünyanın çeşitli ülkelerinde kadınlar direnişi, mücadeleyi büyütüyor. Afganistan’da kadınlar konuşmalarının yasaklanmasına karşı yan yana gelip şarkılar söyleyip mücadele çağrısı yaparken, İran’da kadınlar molla rejiminin ahlak polislerine karşı öz savunmalarını kullanıyor, Güney Kore’de yaşanan dijital şiddete karşı büyük eylem çağrıları yapılıyor. Coğrafyamız bakımından yaşanan erkek şiddetine karşı ise kazanımlarla yürüyememekten gelişen bir sessizlik hali mevcut. Bu sessizlik duyarsızlıktan değil somut eylemli bir pratik geliştirememekten geliyor. Erkek şiddetine karşı kanıksamaya değil kadın öfkesini dinmez şekilde sokaklarla buluşturmaya ihtiyacımız var, bu bakımdan genç kadınların uğradığı erkek şiddeti pratikleri özel olarak ele alınmalıdır. Somut kazanımlar kazanılamadığı takdirde dahi pratiklerimizin kadın kitlelerindeki yaygın sinmiş psikolojiyi değiştirme adımı olarak görülmelidir. Özgür Genç Kadınlar bu sessizliğe karşı bir kibrit çakmalı, yeni dönemde kadınların erkek şiddetine yükselen isyanına yanıt olmalıdır.
Genç kadınların yükselen saldırılar karşısında gelişen öfke ve isyanını doğru hedeflere yöneltmek, toplumsal çürüme karşısında gelişen umutsuzluk tablosunun karşısına kadınların örgütlü gücünü bir alternatif olarak sunmak dönemin en önemli hattıdır. Zira yükselen öfkenin hedefi yine erkek egemen odaklarca yamultuluyor. Erkek şiddetinin faturasını mültecilere kesilmeye çalışılıyor, örgütlü mücadele yerine intihar yahut yeni faşist hareketlerin güdümüne girmek bir adres olarak gösteriliyor. Bu tabloyu dağıtmanın en önemli halkası erkek egemen saldırılar karşısında politik refleksi güçlendirmekten, basit araç ve yöntemlerle olsa dahi saldırılara müdahale etmekten geçiyor.
Dönemi Kazanmak İçin Kavranacak İki Halka
Politik refleks ile erkek egemen saldırılara yanıt vererek özgüven tazelemek, siyasal canlılık kazanmak için önemli adımlar olsa da mevcut tabloda güçlü pratikler yaratmak için tek başına yeterli değil. Dönemi göğüsleyecek en önemli halkalardan biri barınma sorununa güçlü yanıtlar üretmekten geçiyor. Geçtiğimiz dönemin en önemli sorunlarından biri olan KYK yurtlarında öğrencilerin yaşamlarının hiçe sayılması, bozuk yurt asansörlerinde katledilmesi öğrenci gençlikte ciddi bir hareketlilik yaratmıştı. Ne yazık ki bu hareketlilik yurtlarda genç kadınların kadın olmaktan kaynaklı yaşadığı sorunları görmedi. Genç kadınların şehrin ücra köşelerine yapılmış yurtların ışıksız yollarında tacize tecavüze uğraması, yurda giriş çıkışlarının cinsiyetçi bir ayrımla denetlenmesi, yurt içinde yaşam tarzına müdahale edilmesi barınma sorunun erkek egemen karakterini yansıtıyor. Üniversitelerin açılacağı yeni dönemde mevcut yoksulluk kriziyle birlikte devletin gerçek bir çözüm üretemediğini de hesaba kattığımızda barınma krizinin devam edeceğini, öğrenci gençlikte öfke ve direnişe yol açacağını görmek gerekir. O nedenle barınma sorunu ve bu sorunun kadın olmaktan kaynaklı derinleşen yanları politik hamlelerimizin konusu olmalıdır. KYK Kadın Dayanışma Ağı genç kadınların yurtlarda yaşadığı sorunlar karşısında önemli bir adrestir. Zeren Ertaş’ın katledilmesinin yıldönümü, yurtlarda barınan genç kadınlar için önemli bir duraktır. Bu günü hesap sorma ve nitelikli barınma hakkını kazanma kararlılığıyla mücadele gününe çevirmeliyiz. Yurt yurt dayanışma ağlarının kurulması, anketler ve bildirilerle kadınlara gidilmesi ise çalışmanın yaygınlaşması ve istikrar kazanması açısından önemli yer tutuyor. KYK Kadın Dayanışma Ağı’nın geçtiğimiz dönem Ege Üniversitesi kampüsünde bulunan KYK yurdunun ışıksız yolunu 10 binden fazla imza toplayarak aydınlatması, İstanbul’da bulunan Fatma Refet Angın KYK yurdunun insan dışı koşullarını ve bozuk yemeklerini meclise soru önergesi verdirerek nitelikli bir çözüme kavuşturması sürecin önemli kazanımları olarak mücadelemizde biz güç vermelidir.
Yeni dönemin, kavranılırsa politik kazanımla sonuçlanacak, bir diğer halkası ise cinsiyetçi sağlık politikaları nedeniyle tüm dünyada ücretsiz olmasına rağmen Türkiye’de parayla satılan HPV aşısıdır. Yılda en az 2000 kadının rahim ağzı kanserinden ölmesine sebep olan HPV virüsü, tek bir aşı ile engellenebiliyorsa ve bu aşı kadınlara para ile satılıyorsa düpedüz kadın düşmanlığından, kadınların yaşamını hiçe saymaktandır. Aşının ücretsiz olacağı sözünü veren eski sağlık bakanı, sözünü tutmadığı gibi aşıya zam yapmayı da ihmal etmedi. Kadınların hayatlarını hiçe sayan bu kadın düşmanı politikaya karşı ücretsiz HPV aşısı hakkımız için yan yana gelip, Özgür Genç Kadınların bu hakkı kazanmak için oluşturduğu gönüllü ağlarında mücadele edilirse aşıyı ücretsiz yaptırmanın karşısında kimse duramaz. Hakkımız olanı istediğimizin meşruluğu ile, liselerde, kampüslerde ve sokaklarda standlar kurup imza toplayarak, anket yaparak kadınları bilgilendirmek ve mücadeleye dahil etmek oldukça önemli. Cinsel sağlık atölyeleri ve HPV bilgilendirme buluşmaları HPV’yi ve aşısını hiç bilmeyen kadınlarla yan yana gelmek için özel rol oynayacaktır. Geçmiş mücadele yıllarında elde ettiğimiz politik kampanya deneyimlerimiz ve kazanımlarımız, kadın devrimi birikimimiz yeni dönemin ihtiyacı olan iki halkada somut politik kazanımlar elde etmemizde güç verecektir. Tüm bu somut talepler etrafında yan yana gelmek bizlere güç verecek, dönemi kazandıracaktır.