AKP-MHP faşist rejiminin gençliği teslim alma ve kendine bir kuvvet olarak kazanma gayesiyle baskı ve şiddetin tüm enstrümanlarını kullandığı, burjuva muhalefet cephesinin ise gençliğin rejime karşı biriken öfkesini düzen içinde tutmaya, kendine yedeklemeye dönük politikalar geliştirdiği bir dönemi geride bıraktık. Ezilenlerin durmaksızın büyüyen özgürlük ve adalet talepleri, açlar ordusuna dönüşen emekçi kitlelerin gittikçe büyüyen aş-iş isyanı ve beraberinde gelişen siyasal ve toplumsal saflaşmanın derinliği ve keskinliği, devrimci gençlik hareketinin dağınık ve parçalı da olsa kimi gündemlerle ortaya çıkan öfkesi ve eylemi Erdoğan şefliğindeki faşist rejimde büyük çatlaklar yarattı. Burjuva muhalefet ise parlamenter restorasyon hedefini gerçekleştirmeye, cumhuriyetin bütün gerici tarihsel varoluş kodlarını yeninden tahkim etmeye ve sömürgeci faşist Türk sermaye devletine siyasi istikrar kazandırma gayesiyle bu çatlaklardan sızarak umut tacirliği rolünü üstlenmeye koyuldu.
Teslim alınamayan bir irade, dinmeyen bir öfke: Gençlik!
Faşist rejim, “kindar ve dindar nesiller yaratma” özlemine ayak uydurmayan gençliği ırkçı, şovenist, paramiliter çeteleriyle tehdit ederek, polisi, ÖGB’si ile işkenceden geçirerek, zindanlarla, sürgünlerle teslim almaya çalıştı. Bu işkence konseptini yıllar boyunca faşist rejimle mücadele eden gençliğe uygulayan AKP, geçtiğimiz dönemde de arkasında katliamlar, işkenceler, tutuklamalardan koca bir enkaz bıraktı. Bu baskıların beraberinde gençlik bir de açlığa, yoksulluğa, geleceksizliğe terk edildi, nefessiz bırakıldı, umutsuzluğa mahkum edildi, yaşam tarzına müdahale edildi, dinci gerici eğitim müfredatıyla eğitim, siyasal ideoloji etrafında şekillendirilmeye çalışıldı, kadın özgürlük mücadelesinin tüm kazanımlarına el uzatıldı, LGBTİ+ hakları gasp edildi. Bütün bu baskı ve yasaklar karşısında gençliğin öfkesi ve potansiyeli gözle görülür hale geldi. Her ne kadar yeni dönemde burjuva muhalefetin umut tacirliği rolü ile bu öfke sandığa gömülmeye çalışılsa da varlığını koruyor.
Dönemin bize çıkardığı en temel sonuç şu oldu: Ne AKP-MHP faşist rejimi ne de burjuva muhalefetin gençliği teslim almaya dönük politikaları, farklı biçim ve araçlarla da olsa istenilen sonucu vermedi, gençliğin öfkesi faşist rejiminin baskılarıyla dinmediği gibi burjuva muhalefetin sandığına gençlik kitleleri içerisinde devrimci-reformcu gençlik örgütlenmelerinin dağınık ve bölük olduğu, zayıf bir örgütlülük düzeyi taşıdığı bir dönemde bile sığmadı.
Tüm buna karşın, kendi bakımımızdan sahici bir ortaya koyuş gerekirse; gençlik, bütün sorunları karşısında adeta bir “oblomovluk” hastalığına kapılmış durumda. İşsizlik, yoksulluk ve geleceksizlik sarmalında öfkesi büyüyen ve rejimle karşı karşıya kalan milyonlarca genç düzen değişsin istiyor ama harekete geçmiyor. Düzenin karşısında biriken gençliğin öfkesi faşist baskı ve devlet terörü ve aynı zamanda burjuva ideolojik hegemonyanın ağırlığı altında ancak potansiyel olarak kalabiliyor. Oysa ortak taleplerde ortaklaşan duygular bir araya geldiğinde büyük bir yıkım potansiyeli taşır. Bugünün sorunu nettir! Ya bu düzeni yıkacağız, ya da bu düzen bize bir asansör boşluğunda, bir yurt odasında ölüm getirecek. Bu düzeni yıkmak için de yapılması gereken, düzenin karşısında biriken parçalı öfkeyi salt bir duygu veya bireysel bir dertten çıkarıp düzenin karşısında devrimci bir biçimle saflaştırmaktır.
Yeni dönemde bizlere düşen en önemli görev faşist rejimin karşısında biriken gençliğin öfkesine bir duygudan öteye devrimci bir biçim kazandırmak, öfkesini kendisine değil, düzene yönlendirmesini gençliğe kavratmaktır. İşsiz kalma nedeni makinelerin varlığına bağlayan ve çözümü makinaları kırmakla sınırlandıran “ludist” bir hastalıktan gençliği kurtarmalıyız. Gençlikte biriken öfkenin sebebi kapitalist düzenin dayatmaları, faşist rejimin yasakçı zihniyetidir. Çözüm, düzenin içinde değil, düzenin yıkılmasındadır, bunun biricik yolu da devrimci saflarda örgütlenmedir.
Faşizme Karşı Birleşik Mücadele: Suruç İçin Adalet
Faşist şeflik rejiminin gençliğin direnişini kırmak için uzun yıllardır giriştiği savaş, örgütlü gençlik hareketinin önemini bir kez daha gösteriyor. Çeyrek asra yakın süredir örgütlenerek güçlenen faşist şeflik rejiminin direnen devrimci- demokratik gençliğe karşı yürüttüğü tasfiye saldırısı, gençlik kitlelerinin rejime entegrasyonu için kullandığı şiddet aygıtları ve paramiliter faşist örgütlenmelerle kurulan dirsek teması gençliğin birleşik antifaşist mücadele ihtiyacını bir kez daha doğuruyor. Bu topraklarda yaşanan en büyük gençlik katliamı olan Suruç Katliamı, gençliğin tüm güçlerini bir araya getirecek ve faşizme karşı yekvücut olabilecek önemli bir gündemdir. Suruç İçin Adalet kampanyası bu yıl 9. kez sokaklardan yükselecek. Suruç için adalet kampanyası, adalet mücadelesinin bütün mevzilerinde önemli bir noktayı teşkil ediyor. Katliamdan bugüne yaşanan bütün adaletsizliklerin kitleler tarafından sahiplenmesinde, gündem edilmesinde hiç kuşkusuz Suruç İçin Adalet kampanyasının yarattığı hafıza etkili olmuştur. İçerisine böylesi güçlü bir potansiyel taşıyan Suruç gündemi ile kurmamız gereken bağ aynı düzeyde bir ciddiyet ve emekçilik gerektirir. Temmuz ayına doğru yol alırken bulunduğumuz her kentte Suruç Komiteleri kurmalı, bu komiteler üzerinden yaygın-etkin ajitasyon ve propaganda araç ve biçimlerini güçlü bir şekilde kullanmalıyız. Dirsek teması kurduğumuz tüm gençlik örgütleriyle birleşik mücadeleyi tazelemek ve aynı zamanda da birleşik mücadelenin yeni dönemin en önemli ihtiyacı olduğunu kavratmak öncelikli görevimiz olmalıdır.
Faşist rejimin katliamın 8. yılında adalet mücadelesini sürdüren gençliğe yönelik tutuklamaları gençliğin birleşik mücadele zeminin rejim için ne denli tehlike taşıdığının bir göstergesidir. Katliamın 9. yılında bu “tehlikeyi” daha da büyütmeli, yaratıcı ve zengin eylem biçimlerini örgütlemeli ve önümüzdeki döneme gençlik hareketinin siyasal- ideolojik ve örgütsel gelişiminin rotasını belirlemek bakımından dersler çıkarmalıyız.
Yeni Dönemi Liselerde Karşılamaya Hazırlanalım
Faşist rejimin yıllardır özlemiyle yanıp tutuştuğu “kindar ve dindar nesiller” için gözünü diktiği alanlar başta liseler oldu. Yıllardır eğitim müfredatı üzerinden yapısal değişimler yapan AKP rejimi, eğitimi kademeli bir şekilde siyasal İslamcı ideoloji ile dizayn etmiş durumda. Bugüne kadar imam hatipler ile hedeflenen siyasal İslamcı eğitim modeli “Maarif Eğitim Modeli” ile kademeli olarak tüm eğitim kurumlarında var edilemeye çalışılıyor, tüm okullar imam hatip olarak ikame ettirilmek isteniyor. Öte yandan staj adı altında çocuk işçiliğine ve çocuk emeğinin sömürülmesine yasal kılıf uyduran MESEM uygulaması ile mesleki eğitim adı altında liseli gençleri ucuz iş gücü olarak kullanılıyor. Bir yandan tarikat ve cemaatlerin liselerdeki hegemonyasını güçlendiren faşist rejim, bir yandan da sermayenin talep ve ihtiyacı doğrultusunda benimsenen neoliberal politikalar ekseninde liseli gençliği ucuz iş gücü olarak kullanıyor.
Her iki ortaya koyuş da yeni dönemde gençliğe düşen görevlerin önemini gösteriyor. Uzun yıllardır hem üniversitelerde hem liselerden çekilen devrimci gençliğin yarattığı boşluk bugün gericiler, patronlar tarafından doldurulmuş durumda. Bu durum, önümüzdeki dönem, kaybettiğimiz mevzileri geri alma mücadelesinin daha kararlı ve cesur olması gerektiğini bir kez daha hatırlatıyor. Yeni faşist hareketlerin liseli gençlik içerisinde yarattığı politik ve ideolojik yamulmayı da göz önüne alarak liselerdeki bu iki temel aktörü muhalif liseli gençlik kitlelerinin devrimci olanla buluşmasında öncü rol oynama zorunluluğumuz bulunuyor. Aksi halde bu yamulma içerisindeki liseli gençliğin özü sınıfsal olan çelişkileri yalnızca iktidar karşıtlığı uğruna Zafer, Memleket gibi yeni faşist örgütlenmelerle buluşmanın zemini haline gelebilir.
Sosyalist Gençlik, tüm kuvvetiyle yeni dönemde yoğun, güçlü ve etkin ajitasyon ve propaganda faaliyetiyle liseleri kuşatmalıdır. Kurulan temasları liseli gençlik çalışmalarıyla buluşturmak, liselerde komite faaliyetlerini örgütlemek, bu faaliyetler içinde yer alan liseli gençleri ideolojik ve politik olarak kazanmak için eğitimler düzenlemek elzemdir. Lise yayınımızı aktifleştirerek liseli gençlerle buluşturmak, sorunlarını haykırdıkları önemli bir araç haline getirmek başlıca görevlerimizden olmalı.
SGDF’nin 11. Genel Kurulu ve Görevlerimiz
Ateş altında yürüdüğümüz böylesi çetin bir dönemde “Tarihimizle buradayız, gençliğin gücüyle geliyoruz!” şiarı ile gerçekleştirdiğimiz 11. Genel Kurul geride kaldı. Genel Kurul, hem bizlere hem egemen faşist rejime net mesajlar vermekte. Bize verdiği mesaj; geleneğimizin bizlere miras bıraktığı devrim ve sosyalizm mücadelesindeki deneyim ve birikimin gücüyle kolektif aklı ileri bir düzeyde örgütleme ve faşizme karşı antifaşist birleşik cepheyi güçlendirme zorunluluğudur. Egemenlere verdiği cevap ise nettir; gençlik size teslim olmayacak. Yeni dönemde yürüteceğimiz bütün çalışmaların ana eksenini faşizme karşı antifaşist örgütlenme oluşturmalıdır.